
Müzenin içinden, saydam saat kadranından Tuileries’ye doğru bakış.
Ancak o tarihlerde gözünün yaşına bakılmadan yıkılmış olan ünlü Paris Halleri’nin ardından gelişen tepkiler ve bilinçlenme bu kez Orsay Garı odağı çevresinde yoğunlaşan bir tartışma ortamı doğurmuştur. Haller’in yıkılışı dönemin Kültür Bakanı Jacques Duhamel’i Orsay Garı’nın kurtarılması için eyleme geçirecektir. Gar 1978’de “korunması gerekli yapı” olarak tescil edilir. Sonuçta, Haller beklenmedik bir şekilde Orsay Garı’nın kurtarıcısı olmuştur.
Cumhurbaşkanı Valery Giscard d’Estaing bile konunun içindedir artık: Orsay Garı bir müzeye dönüştürülecektir. Orsay Garı, kuşkusuz, Fransa’daki 19. yüzyıl yapılarının en önemlisi değildir; ancak böylesine bir işlev değişikliği bütün Parislilerin ilgisini çeker, hemen on yıl süreyle sözlü ve yazılı olarak tartışılır, tartışılır.
Gar’ın 1848-1914 yılları arasındaki dönemi kapsayacak bir müze olarak düzenlenmesi kararından sonra açılan mimari proje yarışmasına altı mimar çağrılır. 1979’da sonuçlanan yarışmayı Pierre Colboc, Renaud Bardon ve Paul Philippon’dan oluşan ACT grubu kazanır. Ancak konunun pek çok sahibi vardır, başka bir deyişle yatırım projesi çokbaşlıdır. Bu başlardan biri olan Fransız Müzeler Yönetiminin isteği ve bugünün “bir yapının içmimarisi ayrı bir sorumluluktur” şeklindeki garip anlayışı doğrultusunda iç düzenleme için ikinci bir yarışma açılır. Bu kez kazanan, İtalyan mimar bayan Gae Aulenti’dir.
1848-1914 arasını, kültürel, toplumsal, ekonomik, politik, bilimsel ve teknik çalkantılar dönemini sergileyecek olan müzenin yapımı da bu işte görev alan gruplar arasında büyük tartışma ve çalkantılara sahne olur. Müzeler Yönetimi müdahalelerini arttırdıkça artırır. Uzayıp giden polemikler, sürekli tartışmalar arasında, birkaç ilke dışında ACT’nin özgün şemasından uzaklaşılır ve Gae Aulenti bir bakıma işin sahibi olur.
İlk yarışmanın birincisi ACT Grubu, Laloux’nun binasını, yani Gar’ın kendisini de müzedeki bir yapıt gibi, mimarlık tarihinin bir öğesi olarak sunmak ilkesinden yola çıkmıştır. Oysa Gae Aulenti için eski yapı, yeni kullanacağı malzemeler gibi bir malzemeden ibarettir. Aulenti’nin Gar’a bakış açısı tarihi değil biçimseldir (1)
Öte yandan Gae Aulenti, yalnızca belli bir dönemin yapıtlarını içeren dünyadaki ilk müze uygulamasında müzeoloji alanında yeni açımlar getirmektedir. Kendisi için önemli olan, yapıtları en iyi koşullarda sergilemek ve bunların iyi görülebilmelerini sağlamak, yani gerçek bir iş olan ziyareti en kolay hale getirebilmektir. Kendisine göre amaç her şeyden önce “sergi”dir. Böylece sergileme, sergileme mekanının da, zaman içindeki mimari akışın da önüne geçmektedir.
Ana düşünce bu olunca uygulama da doğallıkla bu yolda olmuştur ve sonuçta, Gar müzenin pek çok noktasından metal iskeleti, vitrayları, ışığı gibi bazı öğeleriyle hissedilse, eklenenlerle Laloux’un özgün yapısı arasında bazı noktalarda uyum sağlansa bile genelde mimari bütünlük, gerekli tutarlılık, eski-yeni diyaloğu sağlanamamıştır. Eski-yeni diyaloğu, Laloux’nun anıtsal mimarisi içine anıtsal bir mimari yerleştirilmesine karşın sağlanamamıştır. Diyalog, eklenenler arasında dahi tam olarak kurulabilmiş değildir. Kales kiriş köprünün, geniş ana mekanın anıtsal görünümü ve taş kaplamalarıyla yarattığı çelişki derhal göze çarpmaktadır.
Kimi eleştirmenler Gae Aulenti’nin sergilemedeki becerisini överken mimari anlayışını acımasızca eleştiriyorlar: “yapılanlar artık yalnızca Gar’ın ölümü demek değildir, aynı zamanda tarihsel bir anıtın da tahribidir” (2)
Sonuçta, Gae Aulenti kendi koyduğu amaca ulaşmış ve ziyaretçiyi yormadan yönlendiren, en üst düzeyde algılamayı sağlayan, çok düzenli, çok konforlu, mükemmel ışıklandırmalı bir sergileme sağlayabilmiştir.


ALINACAK DERSLER
Örnekte de görüldüğü gibi bir tarihsel yapı, koşulların değişmesi sonucunda eski işlevini sürdüremeyecek duruma gelebilir. İşlevi de tarihe karışmış olabilir. Bu durumda tarihsel konumuna uygun şekilde yaşamını sürdürebilmesi yeni bir işlevle mümkün olabilecektir. Ancak bu, hiç bir zaman bu tür binalara her tür işlevin verilebileceği anlamına gelemez. Bir anıt yapıyı böyle bir durumda kendisini oluşturan, işlevi dışında öteki bütün öğeleriyle, iç mekanı, strüktürü, özgün malzemesi, bezemeleri gibi bütün bileşenleriyle korumak gerekir.
“Orsay Garı-Orsay Müzesi” örneğinde görüldüğü üzere bu koruma ya da başka deyişle yeniden yaşatma, müze işlevinin az müdahaleci karakterine karşın -birtakım yan nedenlerle de olsa- Fransa gibi, “koruma”yı çok iyi bilen bir ülkede bile kusursuz olarak gerçekleştirilememiştir.
Taşkışla’nın, Haydarpaşa’nın otele dönüştürülmesi gibi günümüzün çok cüretli ve moda fikirleri en azından otel işlevinin ileri derecedeki müdahaleci karakteri nedeniyle temelden geçersizdir. Anıt binaların, geçmişteki işlevlerine göre düzenlenmiş geniş mekanlarının dar otel mekanlarına, oda-banyo birimlerine dönüştürülmesi “mimari koruma” açısından olanaksızdır.
Taşkışla da, Haydarpaşa da işte bu nedenle otel olamaz.
(1) Jean Jenger, Architecture d’Aujourd’hui 248, 1986, S.11
(2) Technique et Architecture 368, 1986, S.22

