Cumhuriyet’in Yüzüncü Yılında Mimarlığımız Kaynak : 01.03.2023 - Yapı Dergisi - 483 | Yazdır

Türkiye Cumhuriyeti, 1923’teki kuruluşunun ardından kısa bir sürede büyük başarılara ulaşmıştır. Mimarlık alanında da durum öyledir. Gelelim 100’üncü yılına eriştiğimiz bugünlerdeki duruma.

Öncelikle şunu belirtelim: Türkiye, bir “Mimarlıklar Ülkesidir”. Ciddi bir Mimarlık geçmişine, zengin bir Mimarî mirasa sahiptir: Antik Dönem kalıntıları, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı mimarlıkları gerçek bir birikim gösterir. 20. Yüzyıl Türkiye Mimarlığı da sürecin devamı gibidir (1).

Erken Cumhuriyet dönemi, Mustafa Kemal’in önderliğinde her alanda planlamaya öncelik vermiştir. Bu, yalnızca kentsel planlama alanında değil, ekonomi, eğitim, sağlık, ulaşım alanlarında da böyle olmuştur.

Cumhuriyet’in ilânından sekiz ay önce 17 Şubat 1923’te 16 gün süren İzmir İktisat Kongresi toplanmış ve orada ciddi kararlar alınmıştır.

Kentsel planlama yani şehircilik konularına gelince… O dönemde Ankara başta olmak üzere birçok şehrin planlı gelişmesi için planlar ve olanaklar sağlanmıştır.

Başkent Ankara’nın planlanması için birçok yarışma sonrasında 1932 yılında Alman şehir plancısı Hermann Jansen’in planının uygulanmasına karar verilmiştir. Ardından, Ankara’yı başka şehirler izlemiştir.

Berlin Teknik Üniversitesi’nin Sanal Mimarlık Müzesi’nde Alman şehir plancısı Hermann Jansen’in kentsel planları vardır. Orada Jansen’in Atatürk döneminde Türkiye’de yaptığı kentsel planlar da yer almakta. Örneğin, Ankara, Bursa, Gaziantep, Tarsus gibi…

Daha sonra, İstanbul’un planlanması için 1936 yılında Fransız plancı Henri Prost görevlendirilecektir.

Atatürk Türkiyesi’nin planlamaya verdiği önem birçok ülke için örnek oluştururken Avrupa ülkelerinin de dikkatinden kaçmamıştır. Nitekim yıllar sonra Hitler Almanyası’nın baskısından kaçmak zorunda kalan bilim ve sanat insanlarının sığınmak için Türkiye’yi seçmelerinin, ülkemizin gelişmesine ciddi katkılarda bulunmaları bir şans olmuştur.

Daha sonraki dönemlerde ise ülkemizin bazı yöneticilerinin “Bize plan değil Pilav lazım” diyecek kadar tutarsız anlayışları bile görülmüştür.

Gelelim bugünlere… Plansızlık ne yazık ki yalnız kentsel planlamada değil her alanda sürmekte: Eğitimde, kamusal görevlendirmelerde, iş verme ve ihale sisteminde, yatırımların finansman modellerinde… Örneğin, yollar, köprüler, tüneller, havalimanları, şehir hastaneleri gibi yatırımlardaki Yap-İşlet-Devret (YİD), ya da Kamu-Özel İşbirliği (KÖİ) gibi yöntemlerde…

Ülkedeki mimarlık eğitimine gelince… O alanda da ciddi sıkıntılar var. Kamu kurumlarının dışında Vakıf Üniversiteleri adı altında özel kuruluşlar çok yaygın. Ve en hazin tarafı YÖK’ün belirlemesi ve dayatmasıyla 4 yıllık eğitimle, bütün yetkileri veren mimarlık diploması.

Şu anda bizde ciddi bir okul enflasyonu ile eğitimde kalite sorunu var. Okulların düzeyleri çok farklı; meslekî yetkinlik konusunda da ciddi sorunlar var. Dünyada bugün, mimar olabilmek için 3+2 ya da 4+1 yıllık, yani en az 5 yıllık eğitim ve ardından zorunlu stajlar ve resmi yeterlilik sınavları söz konusudur.

Ülke yönetiminde de Mimarlık alanında bazı tutarsızlıklar söz konusu. Bölgesel ve Kentsel Planlama ile Kentsel Tasarım alanlarında yetersizlikler var.

Ayrıca, iktidarın plana ve planlama ilkelerine aykırı dayatmaları söz konusu: Örneğin;  Çılgın Proje : Kanal İstanbul.

Özetlersek; iyi mimarlık için bütün girdilerin iyi olması gerektiği açıktır.

İyi mimarlık için ilkin ülkemizin yasal nitelik kazanmış bir “Mimarlık Politikası”na ihtiyacı var. Mimarlar Odası’nın bu konudaki ciddi hazırlıklarının sonuçlandırılmasını bekliyoruz.

  1. “20. Yüzyıl Türkiye Mimarlığı” D. Hasol, YEM Yayın