Pusula Dergisi Röportajı | Kaynak : 01.09.2018 - ODE Pusula Dergisi | Eylül 2018 | Yazdır |
Mimarlık, toplumların sosyolojik gelişimlerini de anlatır. Siz günümüz mimarisini nasıl değerlendiriyorsunuz? Mimarlık toplumların çok önemli bir kültürel göstergesidir. Fransa’nın Mimarlık Yasası da bu deyişle başlar: Yasanın ilk maddesi şöyledir: “Mimarlık Kültürün bir ifadesidir.” İnsanlar pek farkında olmasalar da sürekli olarak mimari mekânlarda, mimari çevrelerde yaşarlar. Ev, okul, müze, hastane… mahalle, site yerleşmesi ve kentsel çevreler de yine mimari mekânlardır. Kısaca, W.Churchill’in binalar için söylediğinden esinlenerek şöyle özetleyebiliriz: “Toplumlar mimari çevrelerini yaratırlar, o çevreler de toplumları…” Burada etkileşimsel bir süreç söz konusudur: Mimari çevreler, orada yaşayan insanların kültürel düzeylerini yansıtır; çevrenin de orada yaşayanlar üzerinde eğitsel bir etkisi vardır. Günümüz mimarlığına gelince… O da toplumumuzun bilgi, görgü ve yetişmişlik düzeyinden kaynaklanır ve onu yansıtır. Bugün toplumsal durumumuz, düzeyimiz neyse mimarlığımız da odur. Siz kendi mimari anlayışınızı nasıl tanımlıyorsunuz? Has Mimarlık olarak bizim mimarlık anlayışımızı şöyle özetleyebilirim:
yapılar üretmek. Kısacası, anlayışımız, “Mimari Mükemmellik” arayan bir mimarlık anlayışıdır. Bugün, mimarlık eleştirisi çoğu kez “güzel/çirkin”e indirgeniyor. Bunlar öznel yani sübjektif kavramlardır; kişilere göre değişir. Oysa mimarlık, biraz once saydığım ölçütlerle, yani bilgiyle değerlendirilmelidir: “Mimari değeri olan ya da olmayan yapılar” şeklinde. Duayen bir mimar olarak, mimarlık, tasarım ve inşaat sektörünün büyüme hızını, gelişimini ve bugünkü vizyonunu nasıl buluyorsunuz? Bugün mimarlığımız sıkıntıda… Sıkıntının birinci nedeni ülkedeki kentsel planlama ve kentsel tasarım eksikliği. Kentsel planlama kent çapında yerleşim ilkelerini belirler, kentsel tasarım da kent parçalarının mimari ilkelerini ve fiziksel düzenini. Kentsel planlama ve tasarım eksikliği nedeniyle, ortaya çıkan çarpıklıklar genellikle mimarlara mal ediliyor ve sonuçtan mimarlar sorumlu tutuluyor, suçlanıyor. Mimar, tasarımını belediyece verilen imar durumuna bağlı olarak oluşturur. İmar durumu yüksek yapılaşma öngörüyorsa, mimar bunun tersini ne mal sahibine, ne de ilgili onay mercilerine kabul ettirebilir. Özetle söylersek: Mimarlar bu kargaşalı durumun sorumluları değil, mağdurlarıdır. Ne yazık ki başarılı birçok mimarlık örneği de çoğu kez kargaşalı çarpık yapılaşma içinde görünmez oluyor. Kentsel dönüşüm projelerinin hızlanmasıyla birlikte ülkemizde bir inşaat seferberliği başlatıldı. Ülkemizdeki, mimarlık ve kentsel tasarım konusuyla ilgili neler söylemek istersiniz? Başta yapı malzemesi kesimi olmak üzere inşaat sektörü son yıllarda çok hızlı bir şekilde büyüdü. Bugün inşaat malzemesinde kalite ve çeşit bakımından Avrupa ile boy ölçüşebilecek konumdayız. Ülkenin inşaat yoluyla kalkınması gibi bir ekonomik model benimsenmişti. Yol, köprü, tünel vb. büyük (mega) altyapı yatırımlarının yanısıra kentsel dönüşüm süreci de bunun itici gücü oldu. Ne var ki bu süreç ekonomiyi yüceltmediği gibi, sonuçta ekonomi de bu süreci besleyemedi. Gazete haberleri, şu günlerde yalnızca İstanbul’da 221 bin konutun satılmayı beklediğini belirtiyor. Birkaç söz de kentsel dönüşüm için… “Kentsel Dönüşüm”ün ana gerekçesi depreme karşı önlem ve sağlıksız yapı stoğundan kurtulmaktı. İyi gelişmelerin yanısıra kötü uygulamalar da oldu. Kentsel planlama ve tasarım eksikliği nedeniyle yapılaşma emsali, bazı durumlarda gereksiz şekilde cömertçe artırıldı. O tür örneklerde kentsel dönüşüm, rantsal dönüşüme dönüştü. Bir de soylulaştırma türü uygulamalar var. Onun sonucunda, olanakları sınırlı insanlar kendi yörelerinde barınamaz hale geldiler. Bazı yerlerde de yeşil alanlar ve deprem toplanma alanları yapılaşmaya açıldı. |
Bir başka nokta, mimarlıkta iş verme düzeninin değişmiş olması… Eskiden kamu kesiminde proje işleri mimari proje yarışmalarıyla ya da kurallara uygun ihale ilkeleriyle mimarlara verilirdi. Bu durum değişti; artık işler doğrudan müteahhitlere verilir oldu. Bu şekilde tasarım sorumluluğu da müteahhide yüklenmiş oluyor. Müteahhitler kendi hedeflerine uygun mimarları seçiyorlar. Sonuç daha çok, onları ticari bakımdan tatmin edecek şekilde oluyor. Bir de son zamanlarda özellikle kamu kesiminde mimarlara üslup ve tarz dayatmaları söz konusu olmaya başladı. Bunun sonucu hiç de başarılı olmadı. Çoğu kez eski üslupların yoz taklitleri ortaya çıktı. Mimarlığın görevi çağın malzeme ve teknolojisini kullanarak özgün, çağdaş yapılar üretmektir. Mimarlık bir sanat dalıdır ve sanatın hiçbir dalında taklit ya da kopya hoşgörülmez. Bugünün mimarlık anlayışında üslup arayışı, eskiye duyulan özentiyle taklit, kopyalama türü yaklaşımlar olamaz. Tarım Çağı’nı bırakın, artık Sanayi Çağı bile geride kaldı; Bilişim (Bilgi+İletişim) Çağını yaşıyoruz. Bilgisayar destekli tasarım, bilgisayar destekli üretim söz konusu. Bunlar yaşadığımız çağın sunduğu yepyeni olanaklar. Bugünün mimarlığının marifeti, çağdaş olanaklardan yararlanarak, bu çağın özgün mimarlık örneklerini yaratmaktır. Bunlar aynı zamanda bugünden geleceğe bırakacağımız mimari mirası oluşturacaktır. Yurtdışında da önemli mimari projelere imza atıyorsunuz. Yurtdışı deneyimlerinizden de bahseder misiniz? Has Mimarlık olarak, bugünlerde hangi projelerle uğraşmaktasınız? Şu anda Katar’da, başkent Doha’nın en prestijli noktası olan Al Bidda Park’ta bir tören binası ve görkemli bir tribün tasarlıyoruz. Katar’ın ulusal kutlamaları bu yapıda gerçekleştirilecek. Yapının Katar’ın milli günü olan 18 Aralık’a yetiştirilmesi planlanıyor. Yurtdışında ayrıca, Cezayir’de başkentin en ünlü oteli El Aurassi’yi yeniledik. Tacikistan’ın başkenti Duşanbe’de tamamladığımız Hyatt Regency oteli, ülkenin ilk 5 yıldızlı oteli oldu. Belarus’un başkenti Minsk’te, Cumhurbaşkanlığı sarayının hemen yanında tasarladığımız President Hotel, diplomatik konukların da ağırlanabileceği, özel güvenlikli ve ayrıcalıklı bir tasarımla planlandı. Batum için çok çalıştığımız bir turizm projemiz ne yazık ki orada değişen siyasal konjonktür nedeniyle gerçekleşmedi. Yurtdışı işlerimizden birinde kötü bir deneyim yaşadık. Irak-Basra’da, önemli bir hastane için avan projeyi ve kesin projeyi tamamladık, kocaman bir de maket yaptırdık. Sıra uygulama projesine gelmişti ki, gerekli ödemeleri yapmadan kayboldular. Basra’da yoğun savaş dönemiydi, ortam karışıktı; uğraşamadık. Talihsiz bir deneyim oldu. Yurtiçi projelerimize gelince… Çeşitli büyük yapıların yanısıra, özellikle büro ve banka binaları için sayısız içmimarlık tasarım ve uygulamaları gerçekleştirdik. İzmir Büyük Efes Oteli (Swissôtel) yenilemesi ile Çayırova’daki Anadolu Sağlık Merkezi Hastanesi ve Oteli, Kahramanmaraş’ta ING Bank Kahramanmaraş IT&Operasyon Binası gibi önemli çalışmalarımız oldu. Son dönemde, İstanbul Levent’te Kristal Kule binasını Pei, Cobb, Freed&Partners ile birlikte tamamladık; Gebze’de Anadolu Sağlık Bilimleri Üniversitesi; Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Bilim ve Teknoloji Kompleksi; Şişli’de bir mahalle için Kentsel Dönüşüm projeleri hazırladık. Halen Istanbul Göztepe’de kapsamlı konut projeleri ile Sütlüce’de ve Boğaziçi Üniversitesi Sarıtepe Yerleşkesi’nde Öğrenci Yurdu çalışmalarımız sürüyor. Son dönemde mesleki pratiklerinizin dışına çıktığınız işleriniz oldu mu? Has Mimarlık’taki çalışmalar dışında meslekî yayınlara, kitaplara, makalelere zaman ayırıyorum. Beş yıl önce Yapı-Endüstri Merkezi’ndeki görevlerimden ayrılmış olmam bu tür çalışmalarım için zaman kazandırmış oldu. Sizce son dönemdeki iyi mimarlıklar neler? Ülkede kentsel planlama ve kentsel tasarım eksikliğine ve özellikle kamu kesiminin üslup dayatmalarına rağmen yine de iyi mimarlık örnekleri var. Çevresiyle barışık, kentsel ölçeğe, kentsel kimliğe ters düşmeyen yapıtlardır bunlar. Ancak bunları tek tek sıralamak bu söyleşinin sınırlarını çok aşar. “20.Yüzyıl Türkiye Mimarlığı” kitabımda, geçen yüzyıldaki mimarlığımızı iyi derlediğimi düşünüyorum. 21. yüzyılın ilk dönemini de aynı disiplin içinde irdeleyip bir kitap halinde sunmak, hedeflerim arasında. Siz aynı zamanda bir yazarsınız. 15 tane kitabınız var. Ayrıca çeşitli dergi ve gazetelerde yayımlanmış mesleki yazılarınız da bulunuyor. Sizi mimarlıkla ilgili yazılar yazmaya iten duygu neydi? Yeni kitap çalışmalarınız var mı? Öğrencilik dönemimizde özellikle Türkçe mimari yayın, kitap, dergi konusunda çok ciddi bir boşluk vardı. Önce Mimarlık ve Sanat dergisi, sonra da Oda’nın MİMARLIK dergisi benim için ilk adımlar oldu. Ardından, YEM bünyesinde YAPI dergisini çıkardık ve orada yayıncılığı ciddi bir boyuta taşıdık. İlkin 1975’te çıkan Ansiklopedik Mimarlık Sözlüğü’mü öteki kitaplarım izledi. Çalışmalarım sürüyor. Yolda birkaç kitap daha var. Bunların bir kısmı yıl sonuna kadar yayımlanmış olacak. |