2012’nin Ardından Kaynak : 01.01.2013 - Yapı Dergisi - 374 | Yazdır

Genel Görünüm

2012 yılı geride kaldı. 2011’de olduğu gibi yine dünya için toplumsal, siyasal, ekonomik bakımdan çalkantılı bir yıl oldu. Küresel bunalım her alanda sürüyor. Çin ve Hindistan yükselirken ABD’de ve AB’de de ekonomik sıkıntılar var.

Demokrasi adına yapıldığı ileri sürülen Arap Baharları, bulaştığı ülkelerin dengelerini iyice bozdu, hattâ bölge için gerçek bir yıkım oldu.

Bize gelince… “Komşularla sıfır sorun” politikamız iyice dibe vurdu; sorunsuz komşuluğumuz kalmadı. Özellikle de Suriye iç savaşına burnumuzu soktuktan sonra…

Öte yandan içte ekonomik sorunların yanısıra, ağırlıklı toplumsal ve siyasal sorunlarımız artarak sürüyor. Toplum kutuplaşıyor; siyaset bütün kuralları yıkan bir kördövüşü halinde. Ekonomide ise adaletsiz gelir dağılımı ve artan işsizliğin yanısıra dış borçlar ve dış ticaret açığı yeni rekorlarla giderek artmakta.

Uluslararası araştırma kuruluşlarının, ülkelerin gelişmişlik derecelerine ilişkin göstergeleri var. Onlara göre Türkiye, UNDP’nin 2011 İnsani Gelişme Raporu’nda 187 ülke arasında 92’nci sırada, Dünya Bankası’na göre Türkiye’de her 100 kişinin 16,1’i yoksul; toplamda 12 milyon yoksulumuz var. 2011’de cari açıkta ABD’nin ardından 2’nci sıradayız. Freedom House 2012 Basın Özgürlüğü raporunda,197 ülke arasında 117’nci sırada ve “kısmen özgür” ülkeler arasındayız. Kadın hakları bakımından Türkiye, kadın eğitiminde 134 ülke arasında 109’uncu,cinsiyet eşitsizliğinde 126’ncı durumda. (1) Yale Üniversitesi’nin Dünya Çevre Performansı Endeksi’nde çevre sağlığı ve doğa korumada iki yıl öncesine göre 32 sıra gerileyerek 132 ülke arasında 109’uncu oldu. Son olarak da Gallup’un yaptığı mutluluk araştırmasında Türkiye 148 ülke arasında 132’nci. Kısaca,“mutsuz” uz. (2)

İşte göstergeler böyle… Sonuçlara bakıp “Ne yazık ki” demek gerekir herhalde.

 Yerleşme – Planlama – Şehircilik

Ülkemizde genel bir planlama anlayışı ve süreci yok. Her uygulama münferit ve çoğu keyfî kararlarla sürdürülmeye çalışılıyor. Ne var ki aceleyle ortaya atılan kararlara dayalı olarak başlatılan kimi uygulamalar yargı engeline takılmaktan geri kalmıyor. Son günlerde Sayın Başbakan’ın, demokrasinin özü olan “kuvvetler ayrılığı” ilkesine karşı çıkışında biraz da bu engellemelerin payı olabilir.

Baştan iyi programlanmamış, bir plan disiplini içinde ele alınmamış, hukuk yönü gözardı edilmiş kararlarla başlanan işler sürüncemede kalabiliyor. 3. Boğaz Köprüsü, Galataport, Haydarpaşa, HES’ler, Yenikapı, hattâ Marmaray’daki ve başka girişimlerdeki aksamaların nedeni bu.

Genellikle büyük kamusal yatırım girişimlerinin çoğu, artık tek karar verici konumuna gelmiş olan Başbakan’ın talimatıyla başlatılıyor. Bu kararlar kent planlarına bile daha sonradan yansıtılıyor.

Kent planlarına gelince… Daha önce de birkaç kez yazdığım gibi, belediyeler kent planı yapmayı değil, plan değişikliği yapmayı seviyorlar. Bu nedenle de kentlerimiz bütüncül plan anlayışından uzak, çoğu ranta dönük, bireysel, noktasal kararlarla yoğun yapılaşmaya açılıyor: Giderek daha yüksek, daha yoğun yapılaşma… Bütün bu gelişigüzel yapılaşmanın eski kentlerimizin kimliğine ve siluetine zarar verdiği, ancak yapılar yükselmeye başladıktan sonra farkediliyor, ama iş işten geçmiş oluyor. Zeytinburnu’ndaki 16/9, Kadıköy sahilindeki uyumsuz otel, Göztepe’de eski Meteoroloji arsasında yükselen uygunsuz gökdelenler, çok sayıdaki örnekten yalnızca birkaçıdır.

Kentbilim ilkelerine aykırı bu süreçte başta İstanbul olmak üzere özellikle büyük şehirlerimiz giderek yaşanmaz hale geliyor. Yapılanlar hep nüfus artışına yol açar türden olduğu için özellikle İstanbul anormal şekilde büyüyor, kalabalıklaşıyor ve tam bir “Azman Şehir” haline geliyor.

Öte yandan, planlama yetkilerindeki dağınıklık sürüyor. Plan yapma yetkisi belediyeler dışında başta TOKİ olmak üzere pek çok kuruma tanınmış durumda. Bu durum da “bütüncül planlama” ilkesinin önündeki büyük engellerden biri. Bir yandan plansızlıktan yakınıyoruz, bir yandan da var olan planları bile delik  deşik ediyoruz.

Uygulamalar hep tepeden inme kararlarla, o şehirde yaşayanlarla paylaşılmadan, uzman kuruluşların görüşleri alınmadan başlatılıp sürdürülüyor. 2012’de üzerinde çok konuşulan eski ve yeni kamusal girişimlere şöyle bir göz atabiliriz:

Kanal İstanbul

Başbakan’ın çılgın projesi olarak ilan edilen “Kanal İstanbul”un proje çalışmalarının sürdüğü söyleniyor.

İki Yeni Kent

İstanbul’da biri Avrupa, öteki Anadolu yakasında birer milyon nüfuslu iki kent için hazırlık yapılıyor.

Boğaz’a 3. Köprü

Ne getireceğinden çok, İstanbul’dan neleri götüreceği tartışılıyor. Kuzeye doğru gelişme, şehrin soluğunu iyice kesecek. Konu yargıda. Buna karşın Köprü ve Kuzey Marmara Otoyolu IC İçtaş+Astaldi firmasına ihale edildi.

Köprüler ve Otoyollar Satıldı

Boğaz köprüleri ile bazı otoyollar Aralık ayı içinde özelleştirildi. Özelleştirme işlemi 25 yıllık süre için yapıldı. Köprü gelirleri yatırım rakamını karşıladığında köprü geçişlerinin bedava olacağı yolundaki vaatler unutulmuş görünüyor.

Haliç Metro Köprüsü

1998’de yapımına başlanan Taksim-Yenikapı metrosunun Haliç geçişi için gerekli köprü bir türlü yapılamadı. Belediye Başkanı’nın tasarımına göre yapılmakta olan köprünün Eski İstanbul siluetini bozacağı yolundaki itirazlar sürerken inşaat, UNESCO’nunkiler de dahil, itirazların haklılığını kanıtlar şekilde ilerliyor.

Marmaray

Yapım gecikmeyle de olsa sürüyor. Son on yılda ele alınan projelerin belki de en akıllısı olan projenin 2013 sonunda tamamlanacağı söyleniyor. 14 köprünün yapabileceği katkıyı üstlenecek Marmaray’ın bitmesine duacı olmak gerekiyor. 

Avrasya Tüneli

Yine lastik tekerlekli araçlar için düşünülen, Göztepe’den girip, Çatladıkapı’dan çıkacak tünel ve deniz surlarının yanıbaşında 4 şerit gidiş – 4 şerit dönüşlü otoyolla devam edecek ve böylece Suriçi’ni Marmara’dan koparacak proje neyse ki kredi bulunamamasından dolayı ilerleyemedi.

Haydarpaşa Garı

Banliyö dışındaki trenseferlerine kapandı. Yüksek Hızlı Tren hatlarının yapımı nedeniyle İstanbul’un Anadolu ile olan yüzyıllık tren bağlantısı kesildi. Haydarpaşa Garı otele dönüştürülmek isteniyor; çevresinin durumu henüz belli değil.

Kartal Metrosu

İstanbul’da tek tük iyi şeyler de oluyor. Yapımına 2005 başında başlanan 22 km’lik Kadıköy-Kartal metrosu 17 Ağustos’ta açıldı.

Metrobüs

Raylı sistem yerine Metrobüs sisteminin seçilip uygulanmasının sakıncaları ortaya çıkmaya başladı. Kapasite yetersizliği nedeniyle sabah ve akşam saatlerinde metrobüse binmek için çok güçlü-kuvvetli olmak gerekiyor. Belediye Başkanı bile yaptığı işten yakınmaya başladı; ve sistemi metro hattına dönüştürmeyi düşündüklerini söyledi.

Yenikapı

İstanbul Yenikapı’da Transfer Merkezi çalışmaları sürerken, denizin doldurulmasıyla üzerinde dev bir meydan yapılması da planlanıyor. 270.000 m2 büyüklüğünde 800.000 kişilik bir miting alanı olacakmış.

İstanbul’a 3. Havalimanı

Mevcut iki havalimanı, nüfusuyla 3 Finlandiya büyüklüğüne gelmiş Azman Şehir İstanbul’a yetmiyor. 3’üncü Havalimanı çaresiz zorunlu; ancak seçilen yerin doğruluğu konusunda kuşkular var: herhangi bir planda bulunmadığı gibi, yine İstanbul’un kuzeyinde ve Avrupa yakasında.

Taksim Cumhuriyet Meydanı

Yetersiz bir planlama süreciyle ani olarak başlatılan uygulama sürüyor. Gezi Parkı’nın yok edilmesi pahasına yapılmak istenen eski Topçu Kışlası kılıfı da işin cabası. Taksim’e kışla kondurmak istenirken Kasımpaşa’daki Kalyoncu Kışlası’nın yıkılması gündeme geldi; neyse ki tepkiler karşısında ondan çabuk vazgeçildi. Ne yazık ki Taksim uygulaması bütün tepkilere karşın sürüyor.

Kadıköy Meydanı

Büyükşehir Belediyesi ,Kadıköy İlçe Belediyesi’ni yine hiçe sayarak Kadıköy İskele Meydanı’nı düzenlemeye girişiyor. Buranın da Taksim’e benzeyeceği kuşkusu ön planda…

Cami Yapma Yarışı

Ataşehir’den sonra Çamlıca’ya, Taksim’e Göztepe Parkı’na, Karaköy’e cami… Kuşkusuz başkaları da vardır. Cami yapımı konusunun bir politik program çerçevesinde sürdürüldüğü anlaşılıyor. Kararlar yine kentbilim ilkelerinin uzağında, egemen politik güçle alınıyor.      

Çamlıca’ya Cami

Başbakan’ın Çamlıca’ya yapılmasını istediği cami için mimarlık dışı önyargılarla, yerleşik usullere hiç uymayan bir yarışma düzenlendi. Jüri (!) sonuçta birinciliğe değer proje bulamadı, iki ikinci seçti. Başbakan bunlardan birine karar verdi: Sultanahmet Camisi’nin daha büyük bir kötü kopyası… Mimarlığımız adına tam bir üzüntü ve utanç kaynağı… Ne var ki seçim bu kez bütün medya ve kamuoyunun ciddi bir tepkisiyle karşılaştı.

Adliye Sarayları

Kartal’da yapılmakta olan Adliye Sarayı dünyanın en büyük adliye binası olacakmış. Çağlayan’daki de Avrupa’nın en büyük adliye binası olarak sunulan övüncemizdi (!) Tabii şu nokta gözden uzak tutulmamalı: Dünyanın en büyük adliye binasını yapmakla dünyanın en adaletli ülkesi olunmuyor.


Öte yandan Adalet Bakanı Ergin’in, bir soru önergesine verdiği yanıt 2002 yılında 34.808 olan hükümlü sayısının 2012’de 89.713 kişiye çıktığını ortaya koydu. Ergin, 41 cezaevinin planlandığını, bunların faaliyete geçmesiyle 106.831 kişilik ek kapasite elde edilmiş olacağını bildirdi. (5) Ne kadar sevinsek az!

 AKM’ler

İstanbul AKM’nin yıkılmasından neyse ki vazgeçildi. Onarım ve yenileme işleri başladı; sürüyor. Korunması gereken Ankara AKM ise -açıkça belirtilmese de- sudan bahanelerle yıkılmak isteniyor.

Atatürk Orman Çiftliği

Yine Ankara’da, Atatürk’ün mirası, Ankara’nın parkı niteliğindeki Atatürk Orman Çiftliği (AOÇ) arazisinin 150 dönümünün TOKİ’ye devri için protokol imzalandı. Orada yeni Başbakanlık Kampusu yapılacakmış. Başlangıçta 150.000 dekar (dönüm) olan AOÇ alanı kemirile kemirile bugün 20.000 dekara düşmüş bulunuyor. (3)

Atatürk’ün Öteki Çiftlikleri

Büyük Atatürk’ün sağlığında Hazine’ye hediye ettiği başka çiftlikler de var. AOÇ’nin yanısıra Silifke’de Tekir, Yalova’da Baltacı, Tarsus’ta Piloğlu, Dörtyol’da Karabasamak çiftlikleri(4)… Atatürk’ün Yalova’daki Millet çiftliği iki ay kadar önce Suudi Kral’a satılıverdi.

Ankara 19 Mayıs Stadı

Yıkılmak isteniyor. İtalyan mimar Paolo Vietti-Violi’nin yapıtı olan 20 bin kişilik stadın yıkılarak yerine 40 bin kişilik yeni bir stat yapılması planlanıyormuş.

İnönü Stadı

Dolmabahçe’deki yine Vietti-Violi’nin yapıtı stat yıkılıp büyütülerek yeniden yapılmak isteniyor. Stadın üzerinde koruma kararı var yani mevzuat bu işe engel. İkinci engeli ise, bugün bile trafiği kördüğüm halindeki Dolmabahçe’ye yeni bir yük getirmeye olanak tanımayan kentsel planlama kabulleri oluşturuyor.

Emek Sineması

Beyoğlu İstiklâl Caddesi üzerinde, içinde tarihi Emek Sineması ile ünlü İnci Pastanesi’nin de bulunduğu Serkldoryan binası da, yerine yeni bir bina yapılmak üzere yıkılmayı bekliyor. Aslında korunması gereken bir binadır o; tabii korunacağı yetkililerce defalarca vaat edilmiş olan Emek Sineması da korunmalıdır. Buradaki başka bir kaygı da Serkldoryan binasının da komşusu Demirören binası gibi, İstiklal Caddesi’ne saplanacak ikinci hançeri oluşturması korkusu.

Korumalı mı, Korumamalı mı?

Korunması gereken binalar artık kolayca ortadan kaldırılabiliyor. Koruma işi iyice sulandırıldı; yetkiler dağıtıldı. Koruma kurullarına yenileme kurulları eklendi; “Çevre” konusu koruma kurullarından alınıp Bakanlık’a bağlandı. Yıkımdan en çok da Cumhuriyet Dönemi binaları payını alıyor. Kimi zaman binaların ömrü mimarlarınınki kadar bile olamıyor. Önce koruma kararı kaldırılıyor, sonra sıra yıkıma geliyor. Son zamanlarda bunun pek çok örneğine rastlıyoruz. İşte İnönü Stadı, Ankara 19 Mayıs Stadı, Günay Çilingiroğlu ve Muhlis Tunca’nın eski Tercüman binası… Bunların hepsi topun ağzında, Mecidiyeköy’de, ünlü Fransız mimar Robert Mallet-Stevens’in koruma altındaki Likör Fabrikası binası yıkıldı bile. Kültür varlıkları, tarihi sitler, ormanlar, tarım alanları, su havzaları hepsi tehlikede. 

Rumeli Hisarı

Hisarın içinde vaktiyle var olduğu bilinen Kale Mahallesi yeniden yapılmak isteniyor.Ne var ki o yapıların ihyası için elde yeterli bilgi ve belge yok. O binaların nasıl yapılabileceği merak konusu.

Cendere Vadisi

Galatasaray’ın yeni stadının yapıldığı yöre, yüksekliği 70 kata varan konut, ticaret ve turizm tesisleriyle yoğun bir yapılaşmaya açılıyor. Bilindiği kadarıyla, 2006 onaylı Çevre Düzeni Planı’nda yeşil alan olarak belirlenen alana 2009’da “Eğitim ve Teknoloji”işlevi eklenmişti.

Maslak 1453

Yine İstanbul’un kuzeyinde, Maslak’ta ormanlık alanda gerçekleştirilecek yapılaşma, bir TOKİ-Ali Ağaoğlu ortak yapımı…

HES’ler

Doğayı ve çevreyi bozacağı kesin olan hidroelektrik santrallara karşı özellikle Karadeniz bölgesinde tepkiler, davalar, durdurma ya da iptal kararları sürüyor. Tepki gösterenlere bir yandan da polis yöntemleriyle gereken (!) yapılıyor.

 

Liste daha çok uzatılabilir…

 

Yasalar – KHK’ler

Ani kararlarla gerçekleştirilmeye çalışılan bu uygulamaların çoğu mahkemelik… Bu uygulamalarda uzmanlıklar, meslek adamları ve meslek örgütleri dışlanıyor. Biraz da o nedenle hukuki altyapı için kimi yasalar ve kanun hükmünde kararnameler 2012’de birbirini izledi. Çoğu, “Ben yaptım oldu” anlayışıyla hazırlanan bu yasa ve KHK’ler arasında “Kentsel Dönüşüm Yasası” olarak da bilinen “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Yasası”; 13 şehri daha büyükşehir yaparken 559 belediyeyi kapatan ve böylece yerel demokrasiye darbe vuran “Büyükşehir Yasası”; Meslek Odalarını neredeyse bakanlığa bağlayan 644 sayılı KHK’nin ardından, şimdi de hazırlanmakta olan bir torba yasa kapsamında TMMOB’nin ve bağlı odaların etkisizleştirilmesi ve yürürlükteki Fikir ve Sanat Eserleri yasasının değiştirilmesi yolunda yeni girişimler söz konusu.

TMMOB’ye bağlı mimarlık ve mühendislik odaları son zamanlarda hedef tahtası konumunda. Odalar yıllardan beri meslek adına doğruları söylüyor. Ne yazık ki bu nedenle de yalnızca bugünkü yönetimin değil, bütün siyasal iktidarların hedefinde oldu. Odaları etkisiz kılmak ve susturmak uğruna kaç kez yasalar bile değiştirildi…Şu andaki gidiş, TMMOB’yi dağıtmak, odaları da sulandırarak Yürütme’nin güdümüne sokmak doğrultusunda.

Bu olamaz… Bugün Batı’da, sivil toplum kuruluşları, özerk ve uzman kuruluşlar, 4’üncü kuvvet (erk) olarak kabul ediliyor. Yasama, Yürütme, Yargı üçlüsünün yanısıra 4’üncü kuvvet Medya ya da Ordu değil, STK’lar, özerk ve uzman kuruluşlar… Başka bir çağdaş sıralama da şöyle: Önce “ülke” (çevre, toprak), ardından “insan” ve “devlet.”

Bu kabuller yalnızca Batı için değil, bütün demokrasiler için geçerli. Herhalde günün birinde biz de öğreneceğiz. (6)

 

Yapı Sektörü

Yapı-Endüstri Merkezi’nin yıllık ekonomi raporunun ön bulgularına göre, 2011 yılının ilk dokuz ayında yüzde 12,7 büyüyen sektör 2012’nin aynı döneminde ancak yüzde 1’lik bir büyüme kaydetti.

Türkiye hangi durumdaysa yapı sektörü de aynı durumda… Sektörde kentsel dönüşüm, KDV oranları ve ekonomideki çalkantılarla belirsizlik sürüyor. 2011’de 19,731 milyon dolar olan inşaat malzemesi ihracatı 2012’nin ilk dokuz aylık döneminde 15,546 milyon dolar olarak gerçekleşti. İnşaat malzemesinde ihracatın ithalâtı karşılama oranı 2.23 düzeyinde.

Dış müteahhitliklerin durumu ise bölgenin istikrarına bağlı… Öte yandan müteahhitlerimizin artık daha çok ekspertiz isteyen işlere yönelmeleri gerekiyor. Ayrıca, Hükümetin müteahhitleri olduğu gibi dış mimarlık ve mühendislik girişimlerini de desteklemesi gerekiyor.

İktidar, kalkınmada kent toprağı rantına ve inşaat yatırımlarına güveniyor; politikalarını bu yönde geliştirmeye çalışıyor. Hedef, imar ve inşaat yoluyla toprağı değerlendirip paraya dönüştürmek… Kentsel dönüşüm de hedefin bir aracı gibi. Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar önümüzdeki 20 yıl içinde 7 milyon riskli, salaş, kaçak binanın yıkılıp yeniden yapılmasını planladıklarını belirtti. Ayrıca işgal edilmiş 2B orman alanlarının satışının yanısıra, özelleştirmeler ve yabancılara mülk satışından da ciddi kaynak girişi beklentileri var. Ne var ki yalnızca inşaat sektöründeki büyüme ekonomik gelişme için yeterli değil, asıl gereken, imalat sanayisinde katma değeri yüksek üretimlerin gerçekleştirilebilmesidir.

 

Birkaç söz de mimarlık için…

Bugünkü iktidarın eğilimi ve tutkusu Osmanlı – Selçuk tarzı bir “mimarlık” arayışı şeklinde. Oysa, Mimarlık sürekli değişim, gelişim içindedir. Toplumsal ve siyasal gerileme, sanatı frenler ya da geciktirir. Bu durum mimarlık için de söz konusudur. Sanatı içlerine sindiremeyen siyasetçiler sanatçıları sindirme yoluna giderler. Tarihte bunun örnekleri çoktur.

Yeni ürünler vermekte zorlanılan dönemlerde, çaresizlik içinde geriye bakıp tarihten medet umanlar, geçmişteki örnekleri yeniden pişirip aktarmaya yönelenler olur. Mimarlıkta görülen ulusalcı arayışların kökeninde de hep bu olgu vardır.

Geçmişle övünmek hakkı ve onuru, o başarıları yaratmış olanlara aittir. Dün, geride kalmıştır, bugün yeni şeyler söylemek zamanıdır; özellikle de sanat dallarında… Mimarlara, sanatçılara düşen, çağcıl yapıtlarıyla bugünün birikimini yaratmak ve geleceğe bugünden bir şeyler bırakabilmektir. Yoksa, taklit ya da kopya değil! (7)

 Yeni yılın ülkemize barış, huzur getirmesini ve umutları yeşertmesini dileyelim.

 

Notlar

1.Hasol, D.; “Türkiye’nin Gelişmişlik Derecesi”, Cumhuriyet gazetesi, 8.10.2012

2.Milliyet gazetesi haberi,21.12.2012

3.YAPI dergisi haberi, S.368,s.16, Temmuz 2012.

4.Uras, G.; Milliyet gazetesi, 6.3.2012 YOK

5.Cumhuriyet gazetesi haberi, 23.12.2012

6.D. Hasol, Yeşil, Planlama,İstanbul, YAPI dergisi, sayı 367, s.5

7.Bkz. D. Hasol, 2000’leri nİlk Yıllarında Dünya ve Biz, YAPI dergisi, sayı 373, s.5, Aralık 2012.