Mimarlık Sanat Değil mi? Kaynak : 01.01.2011 - Batı Akdeniz Mimarlık - 48 | Yazdır

 

Sürekli tartışılan bir konudur bu: Mimarlık sanat mı?.. Önce mimarlığın eski çağlardan bu yana oluşturulmuş tanımlarına bakalım. En eski tanımlardan biri ünlü Romalı mimar ve mimarlık kuramcısı Vitruvius’a ait. MÖ 1. yüzyılda yaşamış olan Vitruvius, “De Architectura” adlı kitabında başarılı bir mimarlık için gerekli üç bileşenden söz eder: “Firmitas, Utilitas, Venustas” yani “sağlamlık, kullanışlılık, güzellik”. Buna benzer tanımlar ileriki yıllarda da söz konusu olmuştur. Örneğin Rönesans İtalyasında bu tanım, sağlamlıkla kullanışlılığın yer değiştirmesiyle, “Comodità, Perpetuità, Bellézza” yani “kullanışlılık, süreklilik-kalıcılık, güzellik” olarak benimsenmiştir.

1562 yılında Floransa’daki akademinin kurucularından Giorgio Vasari’ye göre mimarlık, resim ve heykelle birlikte “en güzel sanatlar”dan biridir. Daha sonraları bunlar “güzel sanatlar” başlığı altında toplanır. 1581’de bir İngiliz yazarı mimarlığı “yapı bilimi” olarak tanımlarken, amatör bir eleştirmen olan Sir Henri Watton “The Elements of Architecture” adlı kitabında (1624) mimarlığın yine üç koşula (yani kullanışlılık, sağlamlık ve güzelliğe) yanıt vermesi gerektiğini belirtiyordu. Çağımız mimarlık kuramcılarından Roberto Masiero’nun belirttiği gibi, ileriki yıllarda “Estetik; mimarlığı, mimetik olan ya da olmayan sanat, plastik sanat, mekanik sanat, maddeyi kendine tabi kılan sanat, nesnel sanat, ilk sanat, işlevsel sanat, etik sanat, yaşam için sanat, soyutlama sanatı şeklinde adlandırarak her zaman için ona özgül bir alan açmanın yollarını aramıştır” (1).

Sanatın sınıflandırılması ve o arada mimarlığın konumu üzerinde filozofların da çalışmaları ve açıklamaları olmuştur. Örneğin Immanuel Kant (1724-1804), sanatı, estetik sanat ve mekanik sanat olarak iki ana gruba ayırıyor, mimarlığı heykelle birlikte estetik sanatın alt gruplarından plastik sanatlar arasına yerleştiriyordu. Kant’a göre heykel ile mimarlık “Plastik Sanat”ın iki temel dalıdır. W. Friedrich Hegel’e (1770-1831) göre ise mimarlık, sembolik (simgesel) bir sanattır; buna karşılık heykel klasik; resim, müzik, şiir de romantik sanatlar arasındadır. Yine Hegel’e göre “mimarlık” bütün sanatların anasıdır.”

Bunlara karşılık 19. yy.’da İngiliz eleştirmen John Ruskin mimarlığın “yapılara uygulanan süslemeden başka bir şey olmadığı”nı ileri sürüyordu. 20. yy. mimarlık kuramcısı Bruno Zevi’ye göre de, “İç mekânı, kentsel mekânı, ekonomik, toplumsal, entelektüel, teknik, işlevsel, mekânsal dekoratif değerleri ile coşku ve hayranlık yaratan yapı, mimarlık yapıtıdır.

Betonarmenin babası olarak anılan mimar Auguste Perret’ye göre “Mimarlık, mekânı örgütleme sanatıdır”. Bu tanım, mimarlık için 20. yüzyılın en dikkate değer tanımıdır. Frank Lloyd Wright’a göre ise “Mimarlık biçim haline gelmiş yaşamdır.Wright’ın da Hegel gibi, Mimarlığı ana sanat olarak benimsediğini biliyoruz (2). Yine Wright’a göre, “her büyük mimar-kaçınılmaz olarak- büyük bir şairdir. Zamanını, gününü, çağını yansıtmanın büyük bir özgün yorumcusu olmak zorundadır.

1953’te Fransız filozof Maurice Nédoncelle Mimari, Resim ve Heykeli “Görsel Sanatlar” kapsamına almıştır. Öte yandan, herhangi bir sınıflandırmaya gitmeksizin çeşitli sanat dallarını sıralayan çalışmalar da vardır. Bunlar arasında üzerinde en çok birleşilen bir görüşe göre sanat olarak kabul edilen etkinlikler şöyledir: Mimarlık, Resim, Heykel, Müzik, Dans, Tiyatro, Edebiyat. Bu 7 sanat dalına günümüzde Sinema ve Fotoğraf eklenmiştir; başka dalların da eklenebileceği düşünülebilir.

Mimarlığın konumunu daha iyi belirlemek üzere bazı formüllere de başvurulmuştur. Antikçağ’dan beri süregelen tanımlama dikkate alınarak geliştirilmiş bir formül şöyledir:

Mimarlık = İşlev + (Strüktür + Konstrüksiyon) + Sanatsal Değer.

Mimarlığın oluşması bu üç etmenin kabul edilebilir ölçülerde bir arada bulunmasına bağlıdır.

Ünlü Rus mimar Felix Novikov yukarıdaki formülü biraz değiştirerek yeni bir formül halinde sunmuştur (3). Buna göre;

Mimari = (Bilim + Teknoloji) x Sanat

Çarpanlardan birinin azalması, sıfıra yaklaşması toplamda mimari değerin de sıfıra yaklaşmasına yol açıyor.

Bülent Özer, Novikov’un önerisini geliştirerek, Mimarinin denklemsel sunuluşunu aşağıdaki şekle dönüştürmüştür (4):

Mimari = Fonksiyon x (Strüktür + Konstrüksiyon) x Sanatsal Değer

Görüldüğü gibi formüllerin hepsi yine yaklaşık olarak “üç temel bileşen”e dayandırılmaktadır. Aradaki işaretler “+” ya da “x”dır. Son iki formüle göre, bir yapıda Sanatsal Değer sıfırsa o yapının mimarlık değeri de “sıfır”a eşit oluyor; Sanatsal Değer düşükse mimarlık değeri de düşüyor.

Bütün görüşleri günümüze taşıyıp, günümüzün gerekleriyle de harmanlayarak şunları söyleyebiliriz:

Mimarlık yapıtı bugün; topluma yararlılık, yaratıcılık-yenilik, sürdürülebilirlik, çağdaş dil, kimlik, çevreye duyarlılık, estetik değer, iç-dış uyumu, doğru strüktür, işlevsellik, ekonomik olma gibi ölçütlerin yanısıra ekoloji, yapı fiziği, otomasyon gibi uzmanlık katkılarını da bünyesinde bulundurmak konumundadır. Özetlersek, mimarlık, barınaktan kentsel boyuta kadar yerleşmelerin fiziksel ortamını düzenleyen yapı ve mekân tasarımı etkinliğidir; bilim, sanat, teknik ve insan yaşamıyla ilişkilidir. Kısacası, mimarlık toplum yapısına, toplumun gereksinmelerine, ekonomik verilere, teknolojik gelişmelere bağlıdır. İnsanların yaşamını kolaylaştırmak, barınma, dinlenme, çalışma, eğlenme gibi eylemlerini sürdürebilmelerini sağlamak üzere gerekli mekânları, işlevsel gereksinmeleri ekonomik ve teknik olanaklarla bağdaştırarak estetik yaratıcılıkla tasarlama ve inşa etme sanatıdır. Başka bir tanımlamayla, yapıları ve fiziksel çevreyi tasarlama ve inşa etme sanat ve bilimidir. Kısaca, yapı ve mekân tasarımıdır.

Mimarlığın “sanat” olmadığı tezini savunanların, mimarlığın “sanat için sanat” işgüzarlığıyla katledilmesine karşı tepkilerini bu söylemle ortaya koyduklarını düşünüyorum.

Görülüyor ki, eski tarihlerden bugüne kadar sanat sınıflandırmalarının hepsinde “mimarlık” var. Aynı şekilde, mimarlığa ilişkin tanımların içinde de hep “sanat” ve “tasarım” var. Tasarım söz konusu olduğu için de mimarlık; resimde, heykelde, müzikte olduğu gibi salt sanattan ibaret değil. İçinde işlev var, teknoloji var, bunların sanatla yoğrulması var. Hiç kuşkusuz, estetiğin girdiği her yerde olduğu gibi mimarlıkta da sanat var. İçinde sanatsal boyut olmayan bir yapı herhalde mimarlık ürünü olarak düşünülemez.

1. Masiero, R., Mimaride Estetik, Dost Kitabevi, Ankara, 2006, s. 15

2. “The mother art is architecture” F.L.Wright

3. Özer, B. Kültür Sanat Mimarlık, YEM Yayın, İstanbul 2009, s. 175

4. A.G.Y., s. 176

* Yazının hazırlanmasında D. Hasol’un Ansiklopedik Mimarlık Sözlüğü’ndeki “mimarlık”

maddesinden (YEM Yayın, 11. Baskı, Mart 2010) yararlanılmıştır.

** “Kültür, sanat, mimarlık” konularında ayrıntılı bilgi için okurlara, Bülent Özer’in “Kültür, Sanat,

Mimarlık” kitabını (YEM Yayın) tavsiye ederim. D.H.