Örnek İnsan, Usta Mimar Maruf Önal’ın Ardından Kaynak : 01.12.2010 - Yapı Dergisi - 349 | Yazdır

Maruf Önal’ı 18 Ekim 2010 günü yitirdik. Kendisini yıllar önce Yapı’ya yazdığım yazıyla bir kez daha anmak istiyorum. Yapı’nın Mayıs 2002 tarihli 246’ncı sayısında çıkan yazımın başlığı “İki Örnek İnsan, İki Usta Mimar: Maruf Önal ve Utarit İzgi” idi. O dönemde Önal da İzgi de ciddi rahatsızlık geçirmişlerdi.

Maruf Önal’ı sonsuzluğa uğurlamak üzere Yıldız Teknik Üniversitesi’nde düzenlenen törende bir konuşmacı, değerleri ancak yitirdiğimizde andığımızdan yakınıyor, insanları yaşarken anmanın, ödüllendirmenin güzelliğinden söz ediyordu. Ben her iki “örnek insan ve usta mimar”ı sağlıklarında anmış olduğum, belki onlara bu yolla bir tutam mutluluk sunabildiğim için huzurluyum.

Söz konusu yazımın yayımlanmasından birkaç gün sonra Maruf Önal’dan bir mektup aldım. Önal’ın kişilik yapısını, alçakgönüllülüğünü, mesleğe ve meslektaşa gösterdiği duyarlılığı, özenli davranışını, inceliğini ortaya koyan bu mektubu burada değerli Yapı okurlarıyla paylaşmak isterim.

Ayrıca, Yapı’nın bu sayısında, Maruf Önal’ı yakından tanıyan bazı mimarların görüşlerini istedik. Gelen yazıları, Önal’ı bir kez daha saygıyla, sevgiyle anarak küçük bir dosya halinde sunuyoruz.

Maruf Önal’la aynı dönemde yaşadığım, aynı havayı soluduğum, birçok ortak değeri paylaşmak şansını bulabildiğim için kendimi mutlu sayıyorum ve bundan gurur duyuyorum.

Yazım

“Geçenlerde Maruf Önal’ı ziyaret ettik. Mimarlık Vakfından bir grup,

Engin Omacan, Ali Rüzgâr ve ben. Her zamanki şıklığı ve zarafetiyle karşıladı bizi. Çok kısa bir süre önce üst üste çok ciddi iki ameliyat geçirmişti; şimdi dinlenme dönemindeydi ve bu nedenle de Kuzguncuk’ta büyük kızının evinde kalıyordu. Gideceğimizi duyan Cengiz Bektaş da büyük bir istek ve heyecanla bize katıldı.

Bizim yaşıtlarımız, hattâ sonraki birkaç kuşak Önal’ı çeşitli özellikleriyle tanırlar. Biz ilkin İMA’yla tanırız. İMA, 1952’de Maruf Önal, Turgut Cansever ve Abdurrahman Hancı’nın birlikte kurdukları İnşaat ve Mimarlık Atölyesi adlı mimarlık bürosuydu. Galatasaray’daki Kurtuluş Han’ın çatı katındaydı büro. 1956 güzünde mimarlık öğrenimine ilk adımlarımızı attığımızda bu atölyeye Şahap Aran ve Suha Toner de katılmışlardı. Fakültedeki ilk yıllarımızda İMA, okullardaki eğitimin uzantıları gibi görülen çok az sayıdaki bürolardan biriydi. Daha sonra İMA, Nişantaşı’na taşınacak, ortaklık dağılacak ve Maruf Önal İMA’nın sorumluluğunu -ve belki de- misyonunu 1974’e kadar tek başına taşıyacaktı.

Önal 1943’te Güzel Sanatlar Akademisi’ni bitirdikten hemen sonra 1943-46 arasında Akademi’de Sedad H. Eldem’in atölyesinde yapı ve proje asistanlığı yapmış, askere gitmiş, fakat askerlik sonrası Akademi’ye dönememişti. Başvurusu, kadronun dolu olduğu gerekçesiyle geri çevrilmişti. Gerçek neden, adının nasıl olmuşsa, “sakıncalı”lar listesine girmesiymiş. 1943’te Akademi’de başlayan öğretim serüvenini yine orada sürdürebilir, bu iş için 1958 yılını, YTÜ’nün önerisini beklemeyebilirdi; ancak olmadı.

Aslında Maruf Önal eğitimden kopmuş sayılmazdı. Her ortamda, her davranışında örnek insan ve hocalık meziyetleri gözleniyordu. Serbest mimarlık çalışmalarının yanısıra aktif hocalığını 1958’den, emekli olduğu 1985 yılına değin Yıldız Teknik Okulu (sonra Üniversitesi) bünyesinde sürdürdü.

Önal için meslek, bir “bütün”dü. Tasarım, eğitim, meslekî örgütlenmenin ayrılmazlığı esastı. Bu anlayış çerçevesinde 1954’te kurulan Mimarlar Odası’nın 1 ve 2 no.lu üyeleri Emin Onat ve Kemal Ahmet Arû’dan sonra

3 numaralı üyesi Maruf Önal olacaktı. 1967-69 arasında üç dönem Mimarlar Odası merkez yönetim kurullarında görev aldı. İki dönem birlikte çalıştık. 1967’de Maruf Önal, Şevki Vanlı, Ergun Unaran, Arman Güran, Turgut Cansever, Nejat Ersin ve benim seçildiğimiz 13. dönem yönetim kuruluna başkan olarak Maruf Önal’ı seçmiştik.

Ziyaretimiz sırasında Ali Rüzgâr’ın anlattıkları ilginçti. Rüzgâr, 1968 kuşağından.. O yıllarda Yıldız Teknik Okulu’nda öğrenci ve hızlı solculardan. Öğrenciler proje hocalarını kendileri seçiyorlar. Ali Rüzgâr, büyük bir içtenlikle, biraz da hayıflanarak, “çok istememe karşın Maruf Hoca’da proje yapamadım; Maruf Hoca’yı seçemedim çünkü Hoca, her şeyi yerli yerine koymayı biliyordu. Solculuk başkaydı, mimarlık başka.. Projenin savsaklanması karşısında, öğrencinin kimliği ne olursa olsun Hoca ödünsüzdü” diyordu. Ali Rüzgâr’ın çok iyi belirttiği gibi Önal, “bizim gibi düşünen bizdendir” kayırmacılığı içinde değildi. Benim tanıdığım kadarıyla da, “bizim gibi düşünmeyen bizden değildir” bağnazlığının içinde olmasına da yoğun insancıl duyguları engeldi. Anılarında, Şevki Balmumcu’nun notlarından aktardığı, “bütün insanları ayrım gözetmeksizin ne ölçüde mutlu ederseniz, o ölçüde mutlu olursunuz” görüşü bence Önal’ın dünya görüşüne tıpatıp uygundur.

Önal, birçok mimarî tasarım gerçekleştirirken, bir yandan hocalık yaptı, bir yandan da meslek örgütlerinde görevler üstlendi. Şu anda da Mimarlık Vakfı’nın başkanı. 2000 yılında kendisine Mimarlar Odası’nca verilen Büyük Ödül (Mimar Sinan ödülü), bir ömür dolusu çabanın taçlandırılmasıydı (1).

Maruf Önal’ın yaşamının, genç mimarlara esin kaynağı oluşturabilecek türden olduğu kesin, ancak kendisi yaptıklarıyla yetinmediğini hattâ zaman zaman pişmanlık duyduğunu söylemekten çekinmiyor. Birgün, “olabilse, bütün yaptıklarımı yok etmek istiyorum” dediğini duyduğumda çok şaşırmıştım. Beşiktaş’ta Vişnezade parkı karşısındaki yapısı da içinde olmak üzere yalnızca birkaç yapısını bunların dışında tutuyordu. Vişnezade’deki üç katlı Dr. Belen evi (1943) ilk ürünü olmasına karşın Önal’ın dünya görüşünü ve mimarlık anlayışını özetler gibidir. Alçakgönüllü, akılcı, çevreye saygılı, oranları doğru kurulmuş bir yapı. “Yıllar içinde, malsahibi değiştiği halde, üstün özelliklerinden dolayı kimse yapıyı yıkmaya kıyamadı” türünden bir yorum yapmayacak kadar deneyime sahibiz. Çevresi aşırı yoğunlaştığı halde çok şükür hâlâ ayakta olduğunu söylemekle yetinelim.

Önal, anılarında, “önce, sıradan bir insan ve sıradan bir mimar olduğumu özellikle belirtmek istiyorum. Bu yargıya, 49 yıllık (1992’de) meslek yaşamıma dayanarak yapmış olduğum değerlendirmeler sonunda vardım. Sıradan bir mimar olsam da mesleğimden hiç kopmadım, onu hep yüce gördüm” (2) demek alçakgönüllülüğünü gösteriyor. Okumamış olanlara bu anıları okumalarını salık veririm.

Maruf Önal bugün 84 yaşında.. Bizlere ışık olmayı sürdürüyor.”

Önal’ın mektubu:

İstanbul, 7 Mayıs 2002

“Sayın Hasol,

“İncelik göstererek, “Yapı 246”da hakkımda yazmış olduğun yazıyı okudum ve çok duygulandım.

“Örnek insan” ve “Usta Mimar”lar arasına, benim gibi “sıradan bir mimar”ı da katmış bulunmandan dolayı ayrıca onur duydum.

Aslında; mesleğe ve meslektaşa karşı göstermiş olduğun duyarlık ve yakınlık, mesleğin, meslektaşın ve içinde bulunduğun kurumların gelişmesi doğrultusundaki kesintisiz katkıların, örnek insancıl ilişkilerin dolayısıyla bu tanımlamalar öncelikle senin için geçerli…

Seçkin ve saygın şahsınıza, “sen” demiş olmamı yaşlılığıma ver ve beni bağışla…

Sağlık, mutluluk ve başarı dileklerimi kabul et.

Maruf Önal”

İşte, bir bakıma Maruf Önal’ın da denetiminden geçmiş sayılabilecek sekiz buçuk yıl önceki yazım… İşte, artık aramızda olmayan o büyük insanın mektubu…

Notlar:

1.İlginçtir: İMA’nın öteki iki kurucusu, Turgut Cansever ve Abdurrahman Hancı da Mimarlar Odası’nın Büyük Ödülünü almışlardı.

2.Anılarda Mimarlık; YEM Yayın, s.62-77, İstanbul, Ekim 1995.



Cengiz Bektaş, Ali Rüzgâr, Maruf Önal, Doğan Hasol, Engin Omacan; Kuzguncuk, 4 Nisan 2002.