Yapının Endüstrileşmesi Kaynak : 01.02.1967 - Mimarlık Dergisi - 40 | Yazdır

Yaşadığımız çağ insanoğlunun yüzyıllar boyunca süregelen yaşantısından hayli farklı nitelikler gösteriyor. XX. yüzyılın ilk yılları ile ikinci yarısı dahi nerdeyse aynı yüzyıl içinde bir araya getirilemeyecek kadar birbirinden farklı görünümlere sahip. Bu farklar özellikle teknoloji alanında kendini gösteriyor. Teknoloji alanında yeni kavramlar ve nesneler ortaya çıktığı gibi, mevcut nesneler ve kavramlarda da büyük değişiklikler oluyor. Bu değişiklikler günlük yaşantıyı ve sosyal yapıyı büyük ölçüde etkilemektedir. Teknoloji alanındaki gelişme birçok yeni fonksiyon meydana getirdiği gibi, bu fonksiyonlara cevap vermesi gereken yapı türünün ve inşa tarzının da ortaya çıkmasını zorunlu kılmaktadır. Radyo evi, atom santralı, uçak terminal ve hangarları hatta yeni yaşama üniteleri bunlara örnektir. Yeni inşa tarzı olarak ise özellikle konut ve okul alanında “yapıda endüstrileşme”yi görüyoruz. Sıranın zamanla bugünün hayatının yarattığı yeni yapı türlerine geleceği açıktır.
Makina uygarlığından, önceki devirlerde insanoğlunun hayatında ve kültüründe aşağı yukarı bütün müelliflerin üzerinde birleştikleri iki büyük ve kesin değişiklik görülür. Önce prehistorik devirde göçebelikten toprak uygarlığına, sonra da toprak uygarlığından endüstriye geçiş. Her iki geçişte de toplum hayatı, ekonomik değişikliklerin yanısıra, büyük sosyal ve kültürel değişikliklere sahne oluyordu. Ancak, birinci geçiş yüzyıllar boyu süren çok yavaş bir gelişme içinde ve bölgesel karakterde olurken ikinci geçiş çok süratli ve evrensel bir mahiyet taşıyordu. XX ci yüzyılda ise değişikliğin sürati büsbütün artmaktadır.
Teknolojiye bağlı olarak ekonomik düzende meydana gelen değişikliğin toplumsal hayatı büyük ölçüde etkilediği muhakkaktır. Nitekim, tarımdan endüstriye geçen nüfus, ileri Batı ülkelerinde önce endüstriyel gelişmeyi sağlamış, sonra da refah seviyesi yükseldikçe yavaş yavaş hizmetler sektörüne akmağa başlamıştır. Bugün artık insanlar iş randımanını azaltmak, buna karşılık daha çok eğlenmek, öğrenmek ve dinlenmek için çareler arıyorlar.
Ünlü endüstri dizaynı uzmanı Raymond Loewy 9 gününde çalışılacak, 5 gününde dinlenilecek daha uzun haftalar teklif ediyor. Jean Fayeton’a göre,”böylelikle insanlar için daha başka bir konut tipi tasarlamak ve hayatı başka türlü düzenlemek mümkün olacaktır.”
Gelişmiş dünyada insanoğlunun hayatına yön veren bu süratli değişiklik, ortaya kısa zamanda cevaplandırılması gereken büyük ihtiyaçlar koyarken, daha az çalışmak eğilimini de körüklüyor. Çelişme halinde gibi görülen bu iki husus ancak çağın getirdiği endüstriyel gelişme sayesinde çözümlenebilecektir: daha az işgücü, buna karşılık daha büyük bir prodüktivite.

Yapı endüstrisi diğer endüstri dallarındaki gelişmenin ve toplumun yeni ihtiyaçlarının etkisi altında gelişti.
Endüstrileşme XIX yüzyıl başlarından itibaren bütün imalat alanında yaygın bir şekilde gelişme alanları bulmasına rağmen, yapı alanında büyük gecikme göstermiştir. Bunun nedenlerini şöylece sıralayabiliriz.
1) Çok büyük olan bina yatırımlarının en iyi şekilde planlanabilmesi ve çok karışık olan imalatın hatasız olarak geliştirilmesi büyük çapta birçok bilimsel disiplinin iştirakini zorunlu kılmaktadır.
2) Bu ihtiyaç ve yatırımlar bütün dünya yüzüne yayılmaktadır. Otomobil ve benzeri sanayi kollarında olduğu gibi birkaç merkezdeki üretimle uzak mesafelerdeki ihtiyaçların karşılanması mümkün olamamaktadır. Ayrıca, ihtiyaçlar daha çok bölgesel şartlara göre değiştiğinden imalatın buna uydurulması gerekmektedir.
3) Binaların ömrü diğer sanayi ürünlerinin ömrüne göre çok daha uzundur. Bu nedenle ve özellikle denenmemiş yeni malzemeler kullanmak suretiyle yaklaşık olarak 50 yıl dayanabilecek ve 40-50 yıl sonrasının ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir üretim söz konusudur.
4) Bina ve özellikle konut alımında ihtiyaç sahiplerinin farklı kazanç sınıflarından olması, ödeme veya satınalma güçlerinin çok farklı olması sonucunu doğurmaktadır. Bu da imalatın çok farklı, maliyet gruplarına ayrılmasını ve belirli bir çeşitlilik göstermesini zorunlu kılmaktadır.
5) Dar sanat anlayışının ve insanoğlunun bireyci tutumunun kısıtlayıcılığı yapı endüstrisi alanında da kendisini göstermiştir.
Bütün bu nedenler her alanda hızlı bir üretimin söz konusu olduğu XX. yüzyılda yalnızca yapının, çağımıza damgasını vuran en önemli akımın çok uzun süre dışında kalması sonucunu doğurmuştur. Nitekim UIA’nın 1961 Londra Kongresine verdiği tebliğinde Polonyalı profesör Jerzy Hryniewiecki, “Tam bir endüstrileşmenin bütün belirtilerini taşıyan bir devirde hemen hemen yalnız mimarı, meslek ve zanaat bilim ve ilkelerine körü körüne yapışmaktadır. Bugün endüstri asıllı birçok yeni ve mükemmel malzemeyi kullandığımız halde, en modern tesislerde bile plan ve yapı kurma yöntemlerimiz hiçbir devirde olmadığı kadar battaldır ” demektedir.
Bütün bu geciktirici etkenlere rağmen aynen XIX. yüzyılda diğer endüstri dallarında olduğu gibi, yapı alanında da XX. yüzyıl ortalarında büyük bir sıçrama oldu. Bu sıçrama özellikle sosyal olayların körüklediği büyük ihtiyacın zorlaması sonucunda ortaya çıktı.

TARİHÇE
Eski çağlarda kilin kalıplara dökülerek tuğla şeklinde kullanılması prefabrikasyonun en ilkel şekli olarak kabul edilmektedir. Daha sonraki devirlerde ahşap bazı elemanlar kullanılmışsa da bunların prefabrikasyon örneği olduklarını söylemek mümkün değildir. Zira, prefabrikasyon kavramında süreklilik ve seri imalat hususları söz konusudur. Tarihçilere göre, XVI. yüzyılda İngiltere’yi işgal etmeyi tasarlayan Fransız krallar. François I ve Henri II gemilerine prefabrike ahşap elemanlar yüklemişlerdi. Bu elemanlar savaştan sonra kralın ve çevresindekilerin ikametgahı olacak, pavyonların bölme duvarlarını teşkil edeceklerdi. Savaş sonucunda İngiltere’deki bütün konutların tahrip edilmiş olması ihtimaline karşılık böyle bir tedbire başvurulması düşünülmüştü.


H.L.M. Paris – La Courneuve
Cephe elemanları prefabrikasyonu, iç bölme duvarların istif edilmesi; prefabrike beton elemanlarla binanın montajı.

XX. yüzyılın başlarında betonun kullanılmaya başlamasıyla bazı basit elemanlar imal edildi. Betonun kalıpla kullanılması ise özellikle iki savaş arasında gelişti. Ancak bu usullerden hiç birini gerçek endüstrileşme (makinalaşma+ rasyonelleşme) olarak ifade etmek mümkün değildir. Endüstrileşmenin bugünkü anlamdaki gelişmesi için İkinci Dünya Savaşı’nın sonunu beklemek gerekecektir. Şehirleşme olayı ve dünya savaşı büyük bir konut ihtiyacını da birlikte sürükledi. Bunun sonucunda sosyal alandaki yeni düşünce gelişmesine de bağlı olarak devletler, halka konut sağlamak amacıyla harekete geçtiler. Savaştan sonra 20 yıl süre ile her yıl en az 325.000 konut inşa etmesi gereken Fransa bunların başında geliyordu. Bu büyük ihtiyacın karşılanması ancak konut yapımına ayrılacak sürenin azaltılması, el işçiliğinden tasarruf zorunluluğu ve yatırımda ekonomi sağlanması gibi hususlar yapı alanındaki endüstrileşmeyi teşvik etti. Son yıllarda Fransa’da yılda yaklaşık olarak 100.000 konut endüstrileşmiş usullerle yapılmaktadır. Geleneksel yapı ise ancak modernleşmek suretiyle ayakta kalabilmekte ve yeni yapı usulleriyle rekabet edebilmektedir.
Günümüzde artık bu en ileri endüstrileşmiş sistemlerde dahi reformcu bir değişiklikten söz edilmekte kapalı prefabrikasyona karşı açık prefabrikasyon hararetle savunulmaktadır.

TANIMLAR
Savaş sonundan itibaren özellikle konut yapımı alanında iki genel eğilim görülmeğe başladı: savaş öncesinin geleneksel metodu ile bundan büyük ölçüde farklı yeni bir usul. Savaş sonrasında konutların perişan durumu yapı üretiminin hızla arttırılması çarelerinin araştırılmasını zorunlu kılmaktaydı. Bunu, endüstrileşmiş yapı sağlayacaktı.
Endüstrileşmiş yapı usulleri geleneksel yapıdan esas olarak üç noktada ayrılırlar.

• Makinalaşma; – Geleneksele nazaran yapının her safhasında (imalat, taşıma ve montaj) daha fazla makina kullanılması. (Bir yapı usulü ne kadar makinalaşırsa, sabit yatırımlar, maliyet fiyatındaki amortisman payı o nisbette büyük olur; buna karşılık iş gücü saati o nisbette azalır. Yine makinalaşma halinde önemli bir pazara ihtiyaç hasıl olur.)
• Rasyonelleşme; – Yapının kavramında, planlanmasında ve tatbikatında görülür. Yapı usulünün ve tatbikatın hazırlanmasının bütün ayrıntılarıyla birlikte önceden derinlemesine etüd edilmiş olması; işçilerin, işi kendi muhakeme ve inisiyatiflerine bırakmayacak şekilde yetiştirilmeleri.
• Prefabrikasyon; – Şantiye çalışmalarının imkan ölçüsünde fabrika çalışması şekline getirilmesi ve yapı elemanlarının bir araya getirilmesi suretiyle inşaat.

1947 yılında Fransa’da “Union syndicale nationale de la Prefabrication”un kuruluşu sırasında prefabrikasyon şöyle tanımlanmıştır.
“Kullanma amacına göre mukavemet, görünüm, ikamete uygunluk, konfor, süre ve asgari bakım yönlerinden normal şartlara yeterli şekilde cevap verebilecek tutarlı bir inşai sistem meydana getirmek üzere, teşkil edici kısımlarının çoğunluğu atölyede modern endüstriyel metodların hassasiyeti ile ve seri halinde imal edilmiş olan yapı çeşidi prefabrikasyon olarak kabul edilir.
Her modern yapı sistemi, endüstrileşmenin yukarıdaki görünümlerinden bir veya bir kaçına uymaktadır.

ENDÜSTRİLEŞMENİN GELECEĞİ
Endüstrileşme alanında Batı ülkelerinde uygulanmakta olan ve Fransa’nın öncülük ettiği endüstrileşme usullerinde reformcu bir değişikliğe gidilmesi istenmektedir. Bu, halen uygulanmakta olan ve endüstrileşmenin ilk akımını teşkil eden kapalı sistemler yerine açık sistemlerin kullanılması şeklinde olacaktır. Burada, belirli bir boyutsal konvansiyon ile seri halinde üretilecek büyük yapı elemanları esastır. Uygulayıcı ve bina dizayncısı için kataloglardan yapı malzemesi yerine yapı elemanı seçmek söz konusu olacaktır. Bu durum kapalı prefabrikasyona kıyasla mimara daha büyük dizayn özgürlüğü sağlarken, binaların biteviyeliği yerine yapı elemanlarının benzerliği, mimarları en çok korkutan monotonluğun ortadan kalkmasına yarayabilecektir.
Buna karşılık özellikle Rusya’da kapalı prefabrikasyonun savunulduğu görülmekte ve önceden fabrikada hazırlanmış çok büyük ve ağır parçalar hatta hacimler kullanılması şekli tercih edilmektedir. Burada büyük hacimlerin fabrikalarda inşa edilmesi, sonra da bunların şantiyede bir araya getirilmeleri bir yapı tekniği üstünlüğünden çok iklimsel bir zorunluluğun sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Yıl içinde şantiyede çalışılabilecek günlerin azlığı yapının tümünün fabrika içinde bitirilmesi ve şantiyede geçecek sürenin asgariye indirilmesini, gerekli kılmaktadır.

ENDÜSTRİLEŞMİŞ YAPI VE MİMARLIK
Modern mimarlık nasıl ki sadece yepyeni bir formel anlayışın sonucu değil de yepyeni bir sosyal düzenin ve teknolojik imkanların mahsulü ise endüstri çağının da bir endüstri mimarlığı yaratması tabiidir. Daha doğrusu, mimarinin topluma daha iyi şartlar yaratmak yönünde endüstrinin nimetlerinden yararlanması gerekmektedir. Endüstrileşmiş yapıyı, endüstrinin bu hayli geç kalmış meyvasını – industriature kelimesi icat edilmiş olduğu halde – Batıda dahi mimarların henüz tam olarak benimsemediklerini görüyoruz. Ancak, çağımızı yansıtacak gerçek olayların başında endüstrileşme geldiğine göre bundan kaçınmak yerine buna sahip çıkmak, endüstrileşmiş yapıya hakim olmak gerekmektedir. Aksi halde aynen XIX. yüzyıl insanının makinaya hakim olamayışı sonucu onun boyunduruğunu kabullenmesi gibi, XX. yüzyıl insanı da endüstrileşmiş fakat mimariden kopuk bir yapının kölesi olmaktan kurtulamayacaktır.

TÜRKİYE’DE VE AZ GELİŞMİŞ ÜLKELERDE DURUM
Türkiye endüstrileşme yolunda hayli geç kalmış durumdadır. Bu nedenle endüstrileşmenin en güç dallarından biri olan yapı endüstrisi alanında da bir varlık gösterememiştir. Endüstrileşme hareketi Türkiye’de özellikle İkinci Dünya Savaşından sonra hız kazanmıştır. Buna ve köylerin itmesi olayına bağlı olarak kır nüfusunun şehirlere akımı devam etmektedir. Bu nüfusun basıncı ile ortaya çıkan büyük bina ihtiyacının karşılanabilmesi için büyük araştırmalara dayanan bir programlama gerekecektir. Bu programın gerçekleştirilebilmesi ise özellikle ekonomik ve hızlandırma ile ilgili faktörler dolayısıyla belli bir seviyede endüstrileşmeye bağlıdır.
Az gelişmiş ülkeler için, birbirine pek fazla benzeyen özel şartları dolayısıyla derhal en ileri seviyede bir yapı endüstrileşmesinin savunulamayacağı açıktır. Bu bölgelerde, atıl durumda fazla bir işgücü mevcuttur. CIB’nin Kopenhag kongresinde varılan sonuçlara göre, ” bu ülkeler sermayeden yararlanan üretim süreçleri yerine, işgücünden yararlanan üretim süreçlerini benimsemek durumundadırlar.”
İlk dönemde öncelikle,
• Geleneksel yapı usullerinin geliştirilmesi -yani a) imalat şekli, kalite, form ve boyutsal hassasiyet ile geliştirilmiş geleneksel malzemenin geleneksel usulle kullanılmaları veya b) özel alet ya da makinalarla randımanları ıslah edilmiş geleneksel metodlar kullanılması-
• son derece basit tekniklerle küçük ölçülü yapı elemanları prefabrikasyonunun geliştirilmesi,
• söz konusu endüstrileşmeye imkan verecek teknik eleman gücünün yetiştirilmesi, araştırma merkezlerinin kurulması, standartların tespiti; bu konu larda uluslararası bir işbirliği sağlanması zorunludur.

Yazı ile birlikte yayınlanan fotoğraflar C.S.T.B. yi ziyaretim sırasında, C.S.T.B. arşivinden sağlanmıştır.
Bu konudaki değerli yardımlarından ötürü C.S.T.B.’nin Direktör yardımcısı M. Demarre’a teşekkür ederim.

YARARLANILAN KAYNAKLAR
Max Pietscb – La Revolution industrielle.
G. Blachere – Fransa’da Modern İnşaat Tekniğinin Gelişmesi ve Bugünkü Durumu (Konferans). G. Blachere – Les Grands Courants de la Construction depuis Cinquante Ans.
R. Shalon – CIB Kopenhag kongresi J Grubu sentez raporu.
L. H. Simon – L’lndustrilisation de la Construction.
Industrialisation de la Construction (Etude du Bloc ETP).
C.S.T.B. nin çeşitli raporları.