YENİ FİKİRLERLE SÜREN BİR ÖMÜR Kaynak : 01.04.2010 - İTÜ Mezunları Derneği Mezunlar E-Dergisi | Yazdır

 

EĞİTİMİNİZ, İŞİNİZ VE SİZİ YETİŞTİREN AİLENİZ?

1968 yılında Fransa’da Nanterre’de başlayan öğrenci hareketleri bütün dünyaya yayılmıştı. Türkiye’de de üniversite olaylarının yaygınlaştığı, çalkantılı ve koşulların çok da uygun olmadığı bir dönemdi. Yapı-Endüstri Merkezi’ni (YEM) o dönemde  kurduk. Önemli olan bilgi, birikim, cesaret ve kararlılıktı. 6250’şer lira koyarak yaklaşık 80.000 lira ile kurduk şirketi. Harbiye’deki ilk sergileme alanımızın yıllık kirası 200.000 lira idi. Büyük bir cesaretti. Ancak biliyorduk ki, proje doğru ise kendi finansmanını sağlar.
O zamanki 500-600 m2’deki daimi sergi yerine, bugün 60.000 m2’lik fuar yapıyoruz. İstanbul, İzmir ve Ankara’da yıllık fuarlarımız var. Fuarlarımızın yanısıra yayınevimiz, kitabevimiz,  başvuru kitaplığımız, kurs, konferans, sempozyum türünden etkinliklerimiz, web portallerimiz ve araştırma bölümümüz var. Beşiktaş’ta  da bir kitabevi şubemiz var. YEM bir bilgi merkezidir. Her etkinliğimizde öncelikli husus, işin kültürel hizmet boyutudur.
Daha Galatasaray Lisesi’nde okurken (11 ve 12.sınıflarda) iki tatilde Balıkesir’de bir Fransız şantiyesinde tercüman olarak çalıştım. Bu demektir ki 17 yaşımdan itibaren harçlık almam sona ermişti. Fakültenin son sınıfında babam vefat edince ailenin sorumluluğunu üstlendim. Üniversiteyi bitirdiğimde asistan oldum. Ardından, Mimarlar Odası’nın katılmadığım bir Genel Kurulunda Yönetim Kuruluna seçildim. Sekreter Üye seçtiklerinde ise asistanlığa paralel olarak bir işim daha olmuştu.
Yetişmemde babam çok destekleyici olmuştur; ailemin özenle yetiştirdiği bir insan olmanın yarattığı duygu, misyon adamı olma bilinci şeklinde devam etti bende. 

KURUMSALLAŞMA

Tek başıma çalışmaktansa yakınlarımla, geniş kadrolarla çalışmayı seviyorum. Takım çalışması hoşuma gidiyor; tek adam şovu değil yaptığım. Sözlük ve kitap çalışmalarım istisna. Onlar tek başına gerçekleştirilecek türden çalışmalar tabii.
1968’lerde başladığım sözlük çalışmasında terimleri fişlere, iki kopya halinde daktilo makinesinde yazıyor, birini bir kutuya, diğerini ikinci kutuya koyuyordum. Düzeltme gerektiğinde aslını ve kopyasını kutulardan çıkarıp, birleştirip eşzamanlı düzeltip yeniden yerlerine koymak gerekiyordu. Yoğun dikkat, disiplin ve zaman gerektiren bir çalışmaydı.
Yazılarımı hafta sonları yazarım. Dünyadan geçerken insan iz bırakmalı diye düşünüyorum. Üretmeden geçirilen zamanlara yazık olduğu kanısındayım. Yapılabileceklerin hepsi yapılmalı kanımca.
Kurumsallaşma zaman kaybetmeyi azaltıyor. Ama ilk başlarda koşullar hiç de  bugünkü gibi değildi; İstanbul Spor Sergi Sarayı’nda gerçekleştirdiğimiz ilk fuarlarda, sabaha doğru herkes yorgun düşünce giriş holünü süpürdüğümü hatırlıyorum. Önemli olan sistemi kurmaktı. Zamanla onu gerçekleştirdik. Artık, Genel Müdür, Genel Müdür Yardımcıları, Bölüm Yöneticisi arkadaşlar kurumun birçok sorumluluğunu üstlenmiş durumdalar.

Ben Yönetim Kurulu adına kilit kararlara katılıyorum. Limited şirkette genel müdür iken daha farklı sorumluluklar üstlenmem gerekiyordu. AŞ’ye dönüştükten sonra kadrolar oluşturulup birçok işlev yerine oturtulunca daha önemli ana meselelerle uğraşmak için fırsat doğdu.

BUGÜN SEÇSENİZ HANGİ TAHSİLİ YAPMAK İSTERDİNİZ?

Liseyi bitirdiğimde Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni burslu kazandım; ancak babamın  rahatsızlığı nedeniyle ailemi bırakıp Ankara’ya gidemedim. İstanbul’da İTÜ  Mimarlık Fakültesi sınavını da kazanmıştım; onu seçtim. Zaten Siyasal Bilgileri, biraz da yurtdışında yaşama özgürlüğü cazip geldiği için istemiştim.

SEKTÖR TERCİHLERİNİZ, İŞ GELİŞTİRMENİZ NASIL GERÇEKLEŞTİ?

Eşimle birlikte yarışmalara katılıyor, tek tük proje işleri yapıyorduk. Benim hiçbir zaman tek bir uğraş konum olmadığı gibi tek bir işim de olmamıştır. Mimarlık Fakültesi’nde asistandım, aynı zamanda Mimarlar Odası İstanbul Şubesi’nin de sekreterliğini yapıyordum. O günlerde Lufthansa’nın şehir ofisini düzenleme işini üzerimize almıştık. Avusturya’dan Lufthansa’nın mimarı gelmişti. “Gidip mevcut malzemeleri görelim” dedi. Yapı malzemelerinin topluca görülmesi bakımından ciddi bir eksiklik söz konuydu. Perşembepazarı’na gittik. Bir dükkâna girdik, sonra bir başkasına… Farklı malzemeler için başka dükkânlara… Dükkân dükkân gezerken, sabrı taştı, “Bunları bir arada görebileceğimiz bir yer yok mu” diye sordu. Sonunda, dolaşmaktan vazgeçtik.
O an öyle bir yer yoktu belki, ama kısa zaman sonra olacaktı. O sırada, Mimarlık Fakültesi’ndeki Yapı Araştırma Kurumu’nun yapı malzemeleri için daimi sergi kurma düşüncesi vardı. Bugün Taşkışla’nın yanındaki Mühendishane binasının yapımına, yapı malzemeleri daimi sergisi için başlanmıştı. Fakat o iş bir türlü bitmedi.  
1965’te Paris’te toplanan UIA Uluslararası Mimarlar Birliği Genel Kurulu’na gittiğimde, Paris’i sonra da Londra ve Rotterdam’daki yapı merkezlerini inceledim. Dönüşte düşüncelerim şekillenmişti. İki yıl sonra 1967 yazında da Yapı-Endüstri Merkezi’ni kurma işine giriştik. Ufak tefek birikimlerimizle 12 kişi Harbiye’deki yeri kiraladık. İlk olarak Daimi Sergiyi açtık. Sonraları, yaşamım boyunca  büyük firmalardan çok cazip teklifler gelecekti. Onlara cevabım, ”Sandal küçük de olsa benim olmalı, kaptan da kendim olmalıyım” şeklindeydi.

ÇALIŞANDA EN  DEĞER VERDİĞİNİZ ÖZELLİK NEDİR?

En çok yaratıcılığa değer veririm; sürekli fikir üretilmesi çok önemlidir benim için, çünkü şirketlerin başarısı çalışanlarının başarısıyla oluşur. 

ÖĞRENCİLERİMİZ HANGİ YÖNLERİNİN DAHA GELİŞMİŞ OLDUĞUNU NASIL ANLARLAR?

Çalışırken, bir şeyler üretirken kendilerine kolay ve zevkli gelen konular aslında onların yetenekli oldukları alanları işaret eder. Sorunların çözümünde de en akılcı yöntem, en kolayından başlamaktır. Böylece basamaklar aşıldığında zevk alacaklar, üst seviyelere daha büyük heves ve güçle tırmanma olanağına kavuşacaklardır.