Yükseköğretim ve Mimarlık Eğitimi Kaynak : 10.03.2018 - İTÜ Dergisi Ocak-mart 2018 | Sayı 79 | Yazdır

Ülkemizin en önemli sorunlarından biri hiç kuşkusuz, eğitimdir. Aileden başlayan eğitim, okullardaki eğitimle devam eder; doğal ki yaşam boyu sürer. Her aşamada eğitimin niteliği çok önemlidir. Eğitimin temel amacı, çevresine ilgi duyan, sorgulayan, kişilikli, özgür düşünceli, yaratıcı, uygulayıcı kuşaklar yetiştirmek olmalıdır. (1)

Gelelim konumuz olan yükseköğretime… Yükseköğretimin kalitesi de hiç kuşkusuz önceki eğitimlerin düzeyiyle yakından ilgilidir. Ne yazık ki o konuda ülkemizde ilk ve ortaöğretimdeki okul sayısı ve dağılımı ile eğitimin içeriği ve kalitesi bakımından ciddi sorunlarımız var. Eğitim giderek, “akıl-düşünme-bilgi” ekseninden uzaklaşıyor. Ortaöğretim, bu sistemle öğrencileri yükseköğretime hazırlamaktan geri kalıyor.

Yükseköğrenim çağına gelmiş öğrenci sayısının çokluğu karşısında hedef, gençleri pragmatik çözümlerle bir yüksekokula yerleştirmek haline gelmiş durumda. Bu amaçla, eğitim nitelikleri ve düzeyleri gözetilmeksizin büyük bir hızla, üniversite adı altında devlet ya da vakıf okulları açılıyor. Şu anda ülkemizdeki üniversite sayısı 200’e yaklaşmış durumda. Bunlara iki yeni tür üniversitenin daha ekleneceğinden söz ediliyor: özel üniversiteler ve yabancı üniversiteler.

Önemli bir ilkeye dikkat çekmekte yarar olmalı: Üniversiteler, bilgiyi yalnızca aktaran değil, aynı zamanda üreten kuruluşlardır. Eğitimin yanısıra “araştırma” yani bilgiyi üretmek de üniversitelerin işidir.

Bu yazı çerçevesinde yükseköğretimin tümünü ve bütün bilim dallarının durumunu inceleme olanağımız yok. Ancak, Mimarlık Eğitimi ve Mimarlık Okulları konusunda söyleyeceklerimiz, bir bakıma, genel duruma da ışık tutabilir.

Mimarlık Eğitimi

Her alanda olduğu gibi mimarlıkta da “eğitim”in çok önemli bir yeri vardır. Mimarlık hakkında bilinen en eski yazılı belge, Romalı Mimar Vitruvius’un (M.Ö. 90-20) De Architectura adlı on bölümlü kitabıdır. Kitabın ilk bölümü “Mimarın Eğitimi” konusuyla başlar. Orada Vitruvius, “Mimar, değişik bilim dalları ve çeşitli öğretilerin bilgisi ile donatılmış olmalıdır” dedikten sonra bilimin önemine değinir. Ardından şunları kaydeder: “Tüm işlerde, fakat özellikle de mimarlıkta şu iki nokta vardır: Kendisine anlam verilen ve ona anlamını veren… Kendisine anlam verilen, üzerinde konuşuyor olabileceğimiz konu, anlamı veren ise bilimsel ilkeler içeren bir gösterimdir. Bu yüzden, mimar olduğunu düşünen birisinin, her iki bakımdan da deneyimli olması gerektiği ortaya çıkar. Bu nedenle, mimar hem doğal yeteneklere sahip, hem de eğitilmeye yatkın olmalıdır. Ne yetenek olmadan eğitim, ne de eğitim olmadan yetenekle kusursuz bir sanatçı yetişebilir. Mimar eğitilmeli, kalemi güçlü olmalı, geometri öğrenimi görmeli, iyi tarih bilmeli, filozofları iyi izlemeli, müzikten anlamalı, biraz tıp bilgisi bulunmalı, hukukçuların düşüncelerini bilmeli, yıldızbilim ve göklerin kuramı ile tanışıklığı olmalıdır.

Vitruvius daha sonra, geometri, tarih, felsefe, matematik bilgileri ile iklim, sağlık, hukuk vb. alanlarda edinilecek bilgileri açıklar.

Sonuç olarak da, “Mimarlık çok değişik öğretilerle zenginleştiğinden son derece geniş bir öğrenimi içerir; bu yüzden, çocukluktan başlayarak bu merdivenleri tırmanmadan, birçok sanat dalı ve fen bilimlerinin bilgisi ile yetişip mimarlığın kutsal alanının yükseklerine erişmeden, kişilerin mimar olduklarını iddia etmeye hakları olmadığı düşüncesindeyim” der. (2)

Bunlar MÖ 1. yüzyıldaki düşünceler… Günümüzde, küresel değişimle birlikte yaşanan yoğun toplumsal, çevresel, bilimsel teknolojik gelişmeler mimarlık eğitiminde de değişimlere neden olmaktadır. Söz konusu gelişmelere bağlı olarak, mimarlık mesleğinin hizmet alanlarının kapsamı genişlemekte, yayılmakta ve o nedenle de disiplinler arası yoğun bir iletişim ve etkileşim gerekmektedir. Ayrıca, yaşanan hareketlilik ve teknolojik olanakların sağladığı uluslararası iletişim ve etkileşim olanakları da meslek eğitimi alanına yansımakta, ortak karar ve uygulamalar, gerekli yasal düzenlemeleri ve yeni meslek ilkelerini de beraberinde getirmektedir.

Bu perspektiften bakıldığında, mimarlık hizmeti ve mimari tasarım süreci, uluslararası boyutta çevre ve kentsel gelişme sorunlarının bir parçası olarak ağırlık kazanmaktadır. Bütün bu gelişme ve dönüşümün ülkemizdeki eğitim alanına ne kadar yansıdığını sorgulamak gerekir.

Gelinen noktada, mimarlık eğitiminde de dönüşüm zorunlu olarak gündeme alınmalı, toplumsal / yerel katılım konularının mimarlık okullarının ders içeriklerinde yer alması konusu gözden geçirilmelidir. Ayrıca, yaşanan hızlı gelişmeler, göçler ve dönüşüm karşısında bilim alanına ve bilim insanlarına önemli bir akademik sorumluluk düşmektedir. O nedenle, tartışmalarla yeni fikirler üretilmesi, eleştiri yapılabilmesi kadar bilimsel akademik düzey denetimi de giderek yaşamsal bir önem kazanmaktadır.

Türkiye’de Mimarlık Eğitimi 

Ülkemizde ve KKTC’deki mimarlık okullarının sayısı anormal bir hızla artıyor. Şu anda toplam 144 mimarlık okulu var; 2017 yılı sonuna kadar bunlardan 99’u öğrenci almış durumda. İçmimarlık okulları bu rakamın dışındadır. Dışarıdan bir örnek verelim: Fransa’da yalnızca 22 mimarlık okulu var.

Öteki Avrupa ülkelerindeki mimarlık okulu sayıları da bizimkinin çok altında. Bizde her yeni üniversitenin, belki biraz da ticari amaçla, hemen ilk açtığı bölüm mimarlık oluyor. Sayısal çokluk, bir tutarsızlığı ortaya koyarken, öğrenci kontenjanları da okulların nitelik ve kapasitesi gözetilmeksizin her yıl sürekli olarak artırılıyor. 2016-17 öğretim yılı için YÖK tarafından belirlenmiş kontenjan 7413 idi; 2017-18 dönemi için bu rakam 7882 oldu.

Okulların eğitim olanakları, öğretim elemanlarının sayısı, yetkinlikleri ve eğitim düzeyleri arasında büyük farklılıklar olduğu biliniyor. Bu sorun yalnızca vakıf okullarına özgü değil; devlet okulları için de söz konusu.

Eğitim süresine gelince… Türkiye, dünyada mimarlık eğitiminin en kısa süreli olduğu az sayıdaki ülkelerden biridir. Bizde mimarlık eğitiminde süre yalnızca 4 yıl, oysa Avrupa ve ABD’de en az 5 yıl. Oralarda, meslekî yetkilerin kazanılması için üniversite eğitimine ek olarak zorunlu stajlar ve meslekî yetkinlik sınavları söz konusu.

4 yıllık eğitimin mimarlık mesleğini uygulayabilmek için yeterli olmadığını, köklü üniversitelerimiz de kabul ediyorlar. Ona karşın sistem sürüp gidiyor. Bizde dört yılın sonunda, ABD ve Avrupa’dakinin aksine, bütün meslekî yetkilerle donatılmış olarak bir mimarlık diplomasına sahip olunuyor. Ayrıca, mesleğe kabul, mesleki yetkinliği belirleme türünden herhangi bir süzgeç de yok.

Avrupa Birliği, “insana en çok yönelik” saydığı üç mesleğin öncelikle yasalarla düzenlenmesini öngörmekte. Bunlar Hukuk, Tıp ve Mimarlık’tır. Bizde, Hukuk ve Tıbbın yasaları var; mimarlığa ilişkin tek yasa (Mühendislik ve Mimarlık Hakkında Kanun) ise 1938’den yani 80 yıl önceden kalma ve çağın çok gerisinde. Birçok ülkedeki gibi, mimarlık yasası ya da bağlayıcı nitelikte “Mimarlık Politikası” türünden bir ilkeler bütününe de sahip değiliz. Bugün bizde sürdürülen mimarlık eğitimi, UNESCO ile Uluslararası Mimarlar Birliği UIA’nın birlikte yayımladıkları “Mimarın Eğitimi Tüzüğü”ne (3) de, Avrupa Konseyi’nin “Mimarlık Eğitimi Direktifi”ne (4) de uymuyor. Ülkemizde AB üyeliğine uyum hazırlıkları kapsamında bir süre önce, okullar için akreditasyon (düzey belirleme) odaklı bazı hazırlıklara başlandığını, ancak ciddi yol alınmadığını biliyoruz.

Bu gerçekler karşısında, eğitimin içeriğinin ve süresinin yeniden düzenlenmesi kaçınılmaz görünüyor. Aynı kapsamda, meslekî hizmetler alanına ilişkin olarak da AB oluşumları ve Uluslararası Mimarlar Birliği (UIA) ve Avrupa Mimarlar Konseyi (ACE) politika ve ölçütleri dikkate alınmalıdır.

Mimarlık eğitiminin yeterli kalite güvencesinin sağlanması amacıyla, okulların akreditasyonu sisteminin bir an önce geliştirilmesi için YÖK nezdinde girişimlerde bulunulabilir. Ardından, mesleğe kayıt/kabul sistemi için gerekli staj ve sınav düzenlerinin, meslek örgütlerinin de katkılarıyla kurulması gerekir.

Ne yapmalı?

Hiç zaman yitirmeden içtenlikle şunu sorgulamak gerekir: Çağdaş ölçütlerle üniversitelerimiz ne kadar üniversite, okullarımız ne kadar okuldur? Ülkenin geleceği bu sorunun yanıtıyla çok yakından ilgilidir. Son zamanlarda YÖK’ün, üniversitelerimizin dünyadaki yerini görmek için, eğitim uzmanı Quacquarelli Symonds (QS) kuruluşuna yaptırdığı araştırmanın sonuçları hiç de parlak durumda olmadığımızı gösteriyor (5). Bugün, hiçbir ülke için, dünya standartlarının altında yetersiz bir eğitim ve öğretim sistemiyle çağdaş dünya uygarlığına ayak uydurma olanağı görünmüyor. O bakımdan;

  • Yükseköğretimde eğitim sürelerini çağdaş dünya standartlarına uyarlamak,
  • Okullar arası düzey belirleme ve derecelendirme (akreditasyon) sistemini bir an önce kurup işler hale getirmek,
  • Okul sonrasında mesleğe kabul, meslekî yetkinlik ve sürekli meslekî gelişim sistemini kurmak,
  • Mesleğin doğru uygulanması ve başarılı sonuçlar için, birçok ülkede örnekleri olduğu gibi, “Ülke Mimarlık Politikası”nı mimarlık örgütlerinin de katılımıyla bir an önce hazırlamak ve kamu kurumlarınca da kabulü ile işlerlik kazandırmak

gerekir.

Kaynaklar:

  1. D.Hasol, Mimarlık Eğitimi Üzerinden Yükseköğretime Bakış, İTÜ Dergisi, Nisan 2016
  2. Vitruvius, Mimarlık Üzerine On Kitap, Şevki Vanlı Mimarlık Vakti, 4. Baskı Ankara, 2005.
  3. Charte de la Formation des Architectes UNESCO/UIA
  4. 2005/3G/CE Direktifi.
  5. Cumhuriyet gazetesi haberi, 18 Ocak 2018, s.2