GERÇEKÇİ OLMAK Kaynak : 28.08.1997 - Cumhuriyet Gazetesi | Yazdır

Her şeyi abartarak gerçek boyutlarının dışına çıkarıyoruz. Başarıyı da, başarısızlığı da.. Futbol Milli Takımımız Galler’i 6-4 yendi. Maç sırasında Galler iki kez öne geçti; yüreğimiz ağzımıza geldi. Sonuçta, biz sevindik. Bu maçta Hakan Şükür çok güzel oynadı, takım arkadaşlarına gollük paslar verdi, kendisi de 4 gol attı.

Her başarı güzeldir. Herkes bunu paylaşmak ister. Başarı da sevgi misali, paylaştıkça büyür gibi görünürse de başarıda büyüyen yalnızca görüntüdür. Başarı hep aynı başarıdır. Abartmak niye ?

O günden sonra yazılı ve sözlü basında Hakan Şükür göklere çıkarıldı. Hakan, Lefter Küçükandonyadis’in milli maçlarda attığı gol sayısına ulaşıp “bu rekora ortak olmuştu, tarihe geçmişti.” Röportajlar, Lefter’le buluşturmalar.. Bir kıyamet ki sormayın.. Basının tiraj, TV’lerin reyting artırma kaygılarıyla haber üretmek uğruna Hakan’ı günlerce koşturup durdular. Bilindiği gibi, bizde medya, çoğunlukla, haberi aktarmayı değil, üretmeyi seviyor.

Bir gazetede yer alan bir karikatürde milli takım forması giymiş 11 Hakan Şükür gösterilmişti, yani milli takım yalnızca Hakan’dan oluşmuştu. Bu karikatürün, takımın öteki oyuncularını ne denli yaraladığını düşünür müsünüz lütfen ? Futbolun bir takım oyunu olduğunu, futbolda başarının kolektif olduğunu nasıl gözardı edebiliriz ? Neyse ki Hakan bütün bu abartılar karşısında çok dengeli yanıtlar verdi ve sürekli olarak, başarının ortak olduğunu vurguladı.

Hakan’lı yayınlar hafta sonundaki Kocaelispor – Galatasaray maçına kadar sürdü.. Hakan, bütün bu abartmalardan ve başdöndürücü tempodan sonra Kocaelispor maçında normal oyununun altında bir oyun çıkardı. Maç da beraberlikle sonuçlanınca coşku suskunluğa dönüştü. Bakalım, yarınlar neler getirir ?

Vaktiyle bir yabancı antrenör bizim futbolcuların psikolojik yapısını anlayamadığını söylüyordu. “Anlayamıyorum” diyordu..”Gol atınca kendilerini göklere çıkarıyorlar, göklerde uçuyorlar; gol kaçırınca yerin dibine giriyorlar”..

Aslında sporcularımızda, hiç de profesyonelce olmayan bu psikolojik durumu yaratan biraz da medyanın ve taraftarın ölçüsüz abartıları ya da baskıları değil mi ? Bir an için Hakan’ın Torino dönüşünü anımsayalım : neler denmemişti Hakan için ?. Futbolcu olup olmadığı bile tartışılmıştı. Gol kralı olmasının ardından “golcü” olup olmadığının tartışıldığı gibi..

Yerli antrenör bizim sporcuların yalnız dilini değil, psikolojisini de daha iyi anlıyor. Nitekim Milli Takım antrenörü Mustafa Denizli başarının, takımın başarısı olduğunu söyledi ve Hakan’ı da aynı görüşü belirttiği için kutladı.

Bu arada, maçtan sonra yine silahlar ateşlendi. Biri, baba kurşunuyla olmak üzere yine birkaç insanımız şenlik kazasında can verdi.

Gelelim bir başka konuya.. Galler galibiyeti sonrasında bir yandan da Fransa ’98 naraları atıldı. Grubumuzda Hollanda ve Belçika’nın 5’er puan gerisindeyiz. Takımların daha ikişer maçları var. Her şey bizim için yolunda giderse, yine her şey rakiplerimiz için çok kötü olursa biz Fransa ’98 Dünya Futbol Şampiyonasına katılırız. Sözün kısası, bunun için mucize gerekiyor. Mucize olmaz mı ? Olur, ama çok az olur.

Sevincimiz de abartılı, üzüntümüz de.. Abartmayı bırakıp gerçekçi olmaya baksak..

Bir gazetenin sürmanşeti.. Bir yanda Atatürk’ün fotoğrafı, öte yanda Fenerbahçe Başkanı Ali Şen’in. Ali Şen Fenerliler’e çağrı yapıyormuş, “Time’ın anketinde oyunuzu Atatürk’e verin” diye.. Ali Şen daha önce Alp Yalman’ın milletvekili adayı olduğunda da yine çağrı yapmıştı : “Oylarınızı Alp Yalman’a vermeyin”.. Yalman seçimi kazanamayınca da “Alp Yalman’ı ben seçtirmedim” demişti. Tıpkı “Galatasaray’ın Neuchatel sorununu ben çözdüm” demesi gibi.. Şimdi ister misiniz bu kez de, “Atatürk’ü ben seçtirdim, Atatürk benim sayemde 20.yüzyılın en büyük adamı seçildi” desin ? Neyse ki Ali Şen’in çağrısından önce Atatürk birinci sıraya yerleşmişti.

Hangi birini eleştirelim ? Gazeteyi mi, Ali Şen’i mi ?