KAOS Kaynak : 04.09.1997 - Cumhuriyet Gazetesi | Yazdır

Yüksek tirajlı bir gazetenin sürmanşeti.. Bir yanda Atatürk’ün fotoğrafı, öte yanda Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Ali Şen’in. Ali Şen Fenerliler’e çağrı yapıyormuş, “Time’ın anketinde oyunuzu Atatürk’e verin” diye.. Ali Şen daha önce Alp Yalman’ın milletvekili adayı olduğunda da yine çağrı yapmıştı : “Oylarınızı Alp Yalman’a vermeyin”.. Yalman seçimi kazanamayınca da “Alp Yalman’ı ben seçtirmedim” demişti. Tıpkı “Galatasaray’ın Neuchatel sorununu ben çözdüm” demesi gibi.. Şimdi ister misiniz bu kez de, “Atatürk’ü ben seçtirdim. Atatürk benim sayemde 20. yüzyılın en büyük adamı seçildi” desin ? Neyse ki Ali Şen’in çağrısından önce Atatürk birinci sıraya yerleşmişti.

Daha sonraki günler, acaba öteki kulüp başkanlarının benzer çağrıları yayınlanarak bir kampanya mı sürdürülecek diye bekledim. Gazete belki bu anlamda Faruk Süren ve Süleyman Seba’nın da çağrı yapmalarına aracı olabilirdi.. Beklediğim gibi olmadı. Buna karşılık aynı gazete bir iki gün sonra, Faruk Süren adını “Türk Futbolunu yöneten dörtlü çete”nin bir mensubu olarak ilan etti. Dokuz sütuna yayılmış, “Anadolu kulüpleri böyle satıldı” manşetinin altında, “dörtlü çete” mensupları şöyle sıralanmıştı : İktisat Bankası, Faruk Süren, İlhan Cavcav, Şenes Erzik.. Yazıda, bazı ticari ilişkilerden söz edilerek, bunların, Anadolu kulüplerinin yayın haklarını ucuza kapatmaya yönelik ilişkilere kaynak oluşturduğu iddia ediliyordu.

Yine iddiaya göre, “Cimbom bedavaya gitmişti.” “Galatasaray Spor Kulübü Başkanı Faruk Süren BİMAŞ’ın ekstra teklifine karşın CINE 5 ile anlaştığı için kulübünü milyonlarca dolar zarara uğratmıştı. Bu nedenle de maç bileti fiyatlarına zam yaparak zararı halktan çıkarma yoluna gitmekte” idi.

Dikkatle bakılınca yayının, yine BİMAŞ – CINE

5 kavgasından kaynaklanan bir karalama kampanyası olduğu anlaşılıyordu. İşin daha da kötü olan yanı, karalama kampanyasına aynı gün BİMAŞ cephesine ticari bağlarla bağlı bütün gazetelerde geniş yer verilmesiydi. İddialar, konuyu bilenler için inandırıcı değildi, ama bilmeyenler için en azından kafaları bulandırıcıydı.

Söylenen türden ilişkiler, aynı zamanda iş ve spor yaşamı içindeki pek çok kişi için söz konusu olabilir ve olması da doğaldır. Önemli olan, bu ilişkilerin birbirini etkilememesini sağlamaktır. O mevkilere gelmiş kişiler bu ilişkileri birbirine karıştırmayacak sağduyuya sahiptirler. Kaldı ki, gazetede sıralanan ilişkiler, anılan kişilerin, naklen yayın konusunda birlikte hareket etmelerini gerektirecek türden olmadığı gibi, ileri sürülen savları da kanıtlamaya yetmiyor.

Basın ve TV kuruluşlarının, kendi ticari çıkarları için insanları karalamaları, yayın silahını kullanarak kişileri baskı altına almaya çalışmaları yakın zamana kadar başvurulan bir yol olmamıştı. İşte, BİMAŞ’tan yana olan Ali Şen böylece, Atatürk için tavsiye kartı vermesi haberiyle manşette ödüllendiriliyor, havuz sistemine ve CINE 5’le yapılmış anlaşmalara bağlı kalan öteki başkanlar da böyle cezalandırılıyordu.

Basının ve televizyonların sözünü ettikleri, “futbolda kaos”, aslında sporun değil, medyanın ticari kavgasının eseridir. Medya, hiçbir dönemde salt ticaretin içine böylesine dalmamış, ticari amaçlar için bu denli kötü kullanılır olmamıştı. Şimdi TV’lerin ardından basın da giderek, inandırıcı olmaktan uzaklaşıyor. Ayrıca, basın ve TV organlarının aynı ellerde toplanması dolayısıyla bunlar arasında oluşan ticari ilişkinin ve çarpıklığın, spor adamlarının ticari ilişkilerinden çok daha tehlikeli olduğuna inanıyorum.