Endüstri Dizaynı ve Mimarlığımız |
Kaynak :
01.03.1966 -
Akademi Dergisi - Sayı 5
|
![]() |
Bugün gelişmiş ülkelerin hepsinde «endüstri» ve «dizayn» kelimeleri, ayrı ayrı olduğu kadar birlikte de yaygın olarak kullanılmaktadır. Bizim henüz bu iki kelimeyi yanyana getirecek endüstri ve sanat olgunlu!ğuna erişememiş olmamız konuya eğilmeyi bir kat daha zorunlu kılıyor. ENDÜSTRİ DİZAYNINDAN NE ANLIYORUZ? Geoffrey Holmes’e göre, «Endüstri dizaynı, materyal nesnelerin üretimini insanların istifadesi ve refahı gayesiyle düzenlemek ve planlamak için sarfedilen şuurlu çabadır ,» Grafik sanat ustası Walter Dorwin Teague bunu daha da kesin olarak belirtiyor: «Ürünlerde yapılan çeşitli islâhat, endüstri dizaynının faydalarını ölçmeye imkan verir. Bu, bir elektrik süpürgesinin emme gücündeki %85lik bir yükselişi, bir radyatör satışındaki %400 lük artışı, bir vagonun ağırlının %36 azalmasını, bir sergide 17 milyon ziyaretçinin mevcudiyetini ifade edebilir.” (1) Yukarıdaki iki tariften birincisi, konunun ekonomik – pratik yönüne olduğu kadar sosyal yönüne de değinmesi bakımından daha tamdır.. Endüstri dizaynının ne olduğunu Holmes ve Teague’in deyişleri ile açıkladıktan sonra ‘hemen ne olmadığını da ilave edelim. Endüstri dizaynı, makinaya ya da endüstri mamulüne süsler eklemek sanatı değildir. Buna karşılık, sanatı, makinanın işleyişine kadar nüfuz ettirmek demektir. Tam anlamıyla bir standartlaşma ve makinalaşma ifade eden endüstri kelimesiyle, tam ‘bir özgürlük ifade eden dizayn kavramının nasıl yan yana geldikleri konusu meraka değer. Buradaki dizayn sosyal, teknik, ekonomik ve plastik değerleri kavrar. Öte yandan makinanın insanların yararına ehlileştirilmesi esas gayedir. Endüstri dizaynının mimarlıkla olan yakın ilgisi de yukarıdaki özelliklerinden ötürüdür. Her ikisi de insanların refahına yönelmiştir. Bu arada, günün şartlarına – çağın gereklerine -, teknolojik gelişmenin ve malzemenin imkanlarına, ekonomik ve fonksiyonel şartlara uygun çözümler araştırılması esas gayedir. Ancak, memleketimizde bu gayeye uymayan çeşitli davranışlara şahit oluyoruz. İhtiyacımıza cevap verecek endüstri dizayncılarına sahip olamadığımız qerçeğinin yanısıra mimarlığımız da endüstrileşmenin etkileri hakkında açık fikre sahip değildir. MimarIarımızın, yapı teknolojisinin gelişimiyle birlikte, endüstri dizaynı konularına da eğilmeleri gerektiği kanısındayız. Bu arada, endüstri dizaynı alanındaki geri durumumuzun ‘sorumluluğunu da doğrudan doğruya mimarlara ve sanatçılara yüklemek haksız bir davranış olacaktır. Zira endüstri dizaynının gelişmesi esas itibariyle iki faktöre bağlıdır. Birincisi endüstrinin gelişmesine, diğeri ise toplumun sanat seviyesine ve anlayışına. ENDÜSTRİ DİZAYNININ BATI’DAKİ GELİŞİMİ Endüstri dizaynı profesörü Fransız Denis Huisman’a göre endüstri dizaynının köklerine batılı düşüncenin kaynağında rastlamak mümkündür. Milattan önce V. yüzyılda Sokrates, «insanların işine yarayan her şey, iyi bir kullanışa sahip olduğu takdirde, hem güzeldir, hem de iyidir» diyor. Ancak, gerçek endüstri dizaynı kavramını çok daha ileri tarihlerde aramak yerinde olur. Nitekim «endüstriyel» sıfatı 1770 den bu yana gelmektedir. Endüstri ·devriminin başlangıcı ise XIX cu yüzyılın malıdır. (3) XVI. Yüzyılın ortalarından itibaren daha önce elit bir zümreye mahsus olan bilimin teknik haline geldiğini görüyoruz. 1760’dan sonra ise teknik, endüstri olmuştur. Endüstri devrimi ile birlikte, Batı dünyasının toplumsal dengesi bozulmuş ve uzun süreden beri sanat ve kültür alanında zevklerini kabul ‘ettirmiş bulunan iki büyük sınıfa (kilise ve asiller) bir üçüncüsü (burjuvazi) eklenmiştir. Bu karışık ortam içinde sanat da insicamını kaybetmeğe ve yeni sınıfın isteklerine boyun eğmek suretiyle soysuzlaşmağa başlıyor. Artık XIX cu yüzyıl sanatı spontane karakterini tamamen kaybetmiş ve eklektisizme yönelmiştir. Yeni sınıf eski devirlerin ihtişamının özlemi ve eğitilmemiş zevklerinin etkisiyle sanat kaosuna, eklektisizme yol açmıştır. XIX cu yüzyılın ortasından itibaren John Ruskin ve William Morris gibi düşünürler «formel ve artistik anarşi» den kurtulmak amacıyla münferit teşebbüslere giriştiler. Morris’in fikirleri Avrupa’da «Art Nouveau»nun hareket noktasını teşkil etti. Elektisizmin karşısına yine bir stil yaratma amacı ile çıkan Art Nouveau’nun hareket noktasını teşkil etti. Elektisizmin karşısına yine pir stil yaratma amacı ile çıkan Art Nouveau’nun teoricisi Belçikalı Henry van de Velde «nesnenin rasyonel strüktürünü ve malzemelerin kullanılışında peşin hükümlere sapmayan bir mantığı» methediyor ve «imalat vetiresini samimi olarak ve gururla göstermeyi” öğütlüyordu. (4) Daha sonra, uzun zaman İngiltere’de yaşamış bir Alman, Hermann Muthesius 1907 yılında AImanya’da Deutscher Werkbund’u kurdu. Werkbundun amacı, endüstrinin etkisiyle ortaya çıkan yeni toplumsal ortamla sanat yaratması arasında tam bir ahenk kurmaktı. Werkbund’un felsefesi ise şuydu: Alet ve makina arasında kesin sınır yoktur. Kaliteli eserler, insan makinanın efendisi olduğu ve onu alet haline getirebildiği andan itibaren, aletler ya da makinalar yardımıyla farksız olarak yaratılabilir.» De Unie Kahvesi, Rotterdam, Hollanda J.J.P. OUD,1925 Modern Sanat Müzesi, New-York(Profils 9) Bauhaus böyle bir hava içinde 1919 yılında Weimar’da Walter Gropius tarafından kuruldu ve Nazilerin iktidara geliş yılı olan 1933’e kadar devam etti. Gropius’un gayesi «bütün yaratıcı gayretleri düzenli bir şekilde bir araya toplamak, ve yeni bir mimari içinde bütün artistik ve formel unsurları birleştirmek» ti. Bauhaus’un ana hedefi ise, «içinde strüktür sanatları ve dekoratif sanatlar arasında sınır bulunmayacak kolektif sanat eseri”dir. Bauhaus tamamen eklektisizme karşı çıkıyor, ve makinayla seri halinde imalatı da kabullenmek suretiyle çok ileri bir adım atıyordu. Böylelikle ça!jın imkanlarına uyan, ön yargıdan uzak, kendi kendine oluşan formlar yaratılıyordu. Endüstri dizayncısı Bauhaus’un mahsulü olarak sahneye çıkıyor, ayrıca devrimizin başka bir karakteristiği daha doğuyordu: ekip çalışması. Bauhaus dağıldıktan sonra, çok uzun süre etki ve yankıları devam etti. Gropius, Mies van der Rohe, Breuer gibi mimarlar gittikleri yerlere Bauhaus ruhunu da beraber götürdüler.
ALDER CABRİOLET,1930,
Bugün sanat, zanaat ve mimarlık alanındaki durumumuzun pek yeterli olduğunu söyleyemeyiz. Ancak bunda sanatçılarımızdan çok memleketimizdeki endüstri ortamının rolü olduğunu kabul edebiliriz. Endüstrinin Türkiye’de söz sahibi olabilmesi Cumhuriyet’ten bu yanadır. Endüstrileşmenin bize teorik olarak gelişi ise 1927 yılına rastlar (Teşvik-i Sanayi Kanunu). |
Bugün dahi endüstri devrimimizi tamamlayamamış durumdayız. Halen Türkiye’de, çalışan nüfusun dörtte üçünden fazlası (9,5 milyon) tarımla meşgul olmaktadır. 19221929 yılları arasında Haliç ve Galata’daki bir takım derme çatma atölyelerden ibaret olan endüstri tesislerimiz bugün de mükemmellikten çok uzaktır. Bugün dahi, sanayi yatırımlarının büyük çoğunluğunun yer aldığı İstanbul şehrinin bir sanayi nazım planı yoktur.
Endüstrimizin izlediği bu gelişme bile endüstri ‘dizaynı alanında ilerlememiş olmamızın neden- lerini kısmen izaha yeter. Öte yandan sosyal gelişme yönünden de bugün Batı toplumlarını hazırlayan merhalelerden’ geçmemiş bulunuyoruz. Yurdumuzda endüstri gerçek anlamıyla yapı alanına da girememiştir. Mimarlığımız endüstriden kopuk olduğu, geleneksel yapı metodları yürürlükte olduğu sürece endüstrinin dizayn problemine de eğilmeye gücümüz yetmiyecektir. 1760’dan itibaren teknik, endüstri haline geldiği halde bugün hala bir «yapı endüstrisinden» çok «yapı tekniğinden» söz etmemiz ilginçtir. Ancak şunu da beIirtelim ki, bizden çok ileri durumda olmalarına rağmen Batı ülkelerinde de benzer şikayetlere rastlıyoruz. (6). Kahve ibriği, fincan ve tabak: BAUHAUS OTTO LINDING,1923 Masa lambası: BAUHAUS,1924 Kalıplanmış kontrplaktan masa ve sandalyeler.
Türkiye’nin sanat ve mimarlık alanlarındaki kalkınmasında, eğitimcilerimize, sanatçılarımıza, sanayicilerimize ve teknik elemanlarımıza büyük görevler düşmektedir. Sanat ve endüstri dünyalarını birbirine yaklaştırmak, önceki devirlerin sanat kurallarını körü körüne benimsemek yerine günümüz hayatının gereklerine, makina ve malzeme imkanlarına uyacak kendi kendine oluşan formlar yaratmak başlıca hedefimiz olmalıdır. Bunun dışında, kuruluşu henüz çok yeni olan Tatbikî Güzel Sanatlar Okulu’na da endüstri dizaynı alanında büyük görev ve sorumluluk düşmektedir. (ı) James S. Plaut. L’esthetique industrielle aux Etats – Unis, Profils 9 Remington yazı makinası,Standart model 2,1878
Olivetti,Tekne 3, elektrikli yazı makinası |