Yeni Malzemeler Kaynak : 01.10.1966 - Mimarlık Dergisi - 36 | Yazdır

Modern çağın temel malzemeleri hakkında ansiklopedik mahiyette olan bilgiler, Michel Ragon’un L’Urbanisme et la Cite adlı kitabının “documentation” bölümünden alınmıştır.

ÇELİK
Mimari biçimlerin yenilenmesinde metalin (dökme demir ve yakın tarihlerde çelik) rolü önemli olmuştur. Önce dökme demir bu değişime yol açtı, fakat ancak kalıplanmış kolon veya destekler şeklinde kullanılıyordu. (Örneğin, Paris’te Bibliothèque Nationale’in büyük salonu, 1868)
Demir ve karbon karışımı olan Çelik sağlamlığı ve özellikle elâstikiyet ve uzama nitelikleri sayesinde dökme demirin ve demirin yerini aldı. Bessemer (1855), Martin (1865), Thomas (1878) usulleri bu metalin endüstrileşmesine imkân vereceklerdi. 1889 sergisinin demirin zirveye ulaşmasını kutlaması gibi, 1900 evrensel sergisi de çeliğin zaferine tahsis edildi. 1885’den 1895’e kadar Şikago’nun metal iskeletli binaları, Sullivan’ın önderi olduğu gerçek bir okulun ilk çalışmaları, oldu.
Biraz kullanma devresinden sonra yeni bir nesil, sorunu tekrar ele alıyor: Gropius (Fagus fabrikaları, 1911 ), Mies van der Rohe (Barselona Uluslararası Sergisindeki Alman Pavyonu, 1929), Pierre Chareau (Paris’te doktor d’Alsace’ın evi, 1928), Beaudouin ve Lods’ın 1938’de yaptıkları Clichy kapalı çarşısı. Geçen savaştan beri çelik gerçek yeni bir mimarinin yaratılması için belirleyici olmaktan uzaklaşmadı. Hafifliği, taşıyıcı sistemlerinin karışık ve engelleyici olmayışı, yeni hesap metotları sayesinde kabul edilebilecek güçlüklerin önemli bir şekilde ortadan kalkması, kıvrılmış saçtan iskeletler. Bağlantıların görünmeyecek şekilde olmasına imkan veren derin nüfuzlu kaynak, bu malzemeye olağanüstü bir hız verdi.

BETONARME
Her nekadar XX ait yüzyılın ilk yarısının bu tipik malzemesinin bileşenlerinden birisi Yunanlılardan beri (demir kramponlar), diğeri Romalılardan beri (çimento) bilinmekte idiyse de, biri basınca diğeri çekmeye çalışan bu iki malzemeyi birleştirmek fikri ancak XIX. yüzyılın akışı içinde gelişti. Betonarmenin babası sıfatı genellikle, 1849’da saksılar inşa etmek için kullandığı çimentoyu demir kafesle takviye etmeyi düşünen bahçıvan Joseph Monier’ye verilmektedir. Fakat İngiliz Joseph Smeaton 1774’den itibaren Eddyotone fenerinin inşaası için bugün kullanılan betona yakın bir karışımı gerçekleştirmişti. Yine İngiltere’de 1824’de Joseph Aspdin portlant çimentosunu imal etti. Doktor Fox 1844’de betonun kagir inşaat malzemesi şeklinde kullanılmasını tescil ettirdi ve nihayet 1845’de William Fairbairn bir fabrika inşaatında demir putrellerin etrafını çimento ile kapladı.

Betonarmenin mimariye uygulanması yavaş yavaş oldu. Paris’te 1852 yılında betondan dökülen ilk evden, beton mimarisinin gerçek başlangıcına kadar kırk yıl geçti. Gerçekte betonarme konstrüksiyonlar ancak XIX. yüzyılın son yıllarında hareketlendi. E.L. Ransome yeni tekniği Amerika’da lanse etti. Fransa’da Edmond Coignet, 1893’de Achères su kemerini inşa etmek için faydalandı. İki yıl sonra Hennebique betonarmeyi Roubaix’de bir silo için kullandı. Skandal, betonun, 1902’de Anatole Baudot’nun Saint-Jean L’Evangéliste de Montmartre kilisesinde ve 1903 yılında Anguste Perret’nin Paris’te rue Franklin’deki apartmanında ortaya bir estetik problem çıkarmasıyla başladı.

Önce Auguste Perret, sonra Le Corbusier, betonarmenin kaplanmaksızın kullanılması için şiddetle mücadele ettiler ve bu malzeme için öncülük yaptılar. Fakat 1910’dan 1940’a kadar betonarme uygulamalar çoğunlukla mühendislerin eseri oldu.
1914’ten önce Paris’te Bercy garını ince parabolik kemerlerle kaplayarak bu sistemi ortaya atan Simon Boussiren; Eugène Freyssinet ve Orly’de bulunan çok büyük ölçüdeki zeplin hangarları; İsviçreli Robert Maillart (1872-1940) ve 1910’daki “mantar döşemeleri”, İspanyol Eduardo Torroja ve ince kabukları (Algesiras çarşısı, 1933); Nervi ve kesonlar yardımıyla prefabrikasyon usulü; Bernard Lafaille (Guillaume Gillet ile birlikte Royan kilisesi) ve hâlen ilkel gerilmeli kabuklar uzmanı olan takipçisi René Sarger; Meksikalı Felix Candela ve ince kabukları.

Bu katılım sayesinde beton, 1920-1930 yıllarında sanıldığı gibi, çelik tarafından tahtından indirilemedi. Betonun sıkıştırılmasından Post-Contrainte doğdu. Burada, teçhizatın gerilmeye tabî tutulması betonun dökülmesinden sonra olmakta, kısmî ön gerilme ve iç sıkışma ekspansif çimentolarla sağlanmaktadır.
Metal elemanlarla yapılan kalıplar betonun, işleri güçleştiren ahşap kalıp ormanından kurtulmasını sağladılar. Betonu kalıbın esaretinden kurtarmak yolundaki deneyler arasında, 1954’de Florida’da Eliot Noyes tarafından betonun, yirmi dört saat sonra söndürülen bir balon üzerine dökülmesi suretiyle yapılan iki evi “bubble houses” ve Fransa’da Hausermann tarafından bir kafes üzerine beton dökülerek heykel gibi gerçekleştirilen

yumurta biçiminde evleri zikredilebilir. Gerilen teçhizat da, gittikçe daha çok kullanılan ve “at semeri” (semer eğrisi) denen yeni bir form yarattı. Bunun mucidi olan Matthew Nowicky bunlardan ilkini 1954’de ABD’de Raleigh arenaları için gerçekleştirdi.

ALÜMİNYUM
1827’de keşfedilen alüminyum mimaride önceleri sadece örtüler için kullanıldı ve 1930’dan sonra ise örtülerde istisnai hallerde kullanıldı. İlk defa Fransız Jean Prouve alüminyumu savaştan önce 1939’da Clichy’de Halkevi binasının cephe kaplamasında kullandı.
Alüminyumun mimaride kullanılmasının başlıca faydaları, hafifliği (kullanılan normal malzemelerden üç defa daha hafif, sağlamlığı ve çeşitli biçimlere imkân vermesidir. Alüminyum genellikle iskelette, Perde duvarlarda, doğrama işlerinde binanın tenekecilik işlerinde, ve iç düzenlemelerde kullanılmaktadır.
Alüminyumun zaferinin kutlanması için kurulmuş olan anıt, Pittsburg’da 1952 yılında Harrisson ve Abromowitz tarafından inşa edilmiş olan Alcoa (Aluminium Company of America)’dır. 33 katlı olan bu bina, pencereleri ayda monte edilen 2500 prefabrike alüminyum pano ile kaplanmıştır.
Buckminster Fuller’in jeodezik kubbeler usulünün endüstrileştirilmesi mahiyetinde olan Kayser “dome” u, hiç bir dış taşıyıcısı olmayan yani kendi kendine taşınan prefabrike metalik inşaata imkân veriyor. Paris’te P. Dufau tarafından inşa edilmiş olan yeni Spor Sarayı 61 m. çapında, 1110 alüminyum panodan müteşekkil bir kayser kubbesidir.

CAM
İlk camlı pencereler Romalılardan beri gelmekte ise de, XVIII ci yüzyıla kadar camın kullanılması bir lüks olarak kaldı. Pencerelerin bez, ince deriler ve yağlı kağıtlarla kaplanması ile yetiniliyordu. XVII. yüzyıla kadar cam sadece üflenerek yayıldığı için ancak kenarı 40 cm. yi geçmeyen bir alan üzerinde imâl edilebiliyordu. Dökülmek suretiyle imâl edilen cam 1675’de Fransız camcıları tarafından icat edildi. Bu olay, eski devir pencerelerinin küçük olmalarının ve sadece küçük karolar ihtiva etmelerinin nedenini ortaya koyar. Bugünün geniş camlı kanatları aynı zamanda camın terakkisi ile beton ve çeliğin sağladıkları geniş açıklıklar imkânının sonucudur.
Cam yalnızca pencere camı olarak değil, aynı zamanda şeffaf duvarcılık işlerinde de kullanılmaktadır (cam tuğla). Hattâ kiremitler, cam arduvazlar ve saç plâkalarla bağlanması için ondüle cam da vardır. İhtiyaçlara göre cam opak striye veya renkli olabilir. Mühendis Freyssinet 1943’de şöyle yazıyordu: “Çeliğin en büyük rakipleri camlardır. Paslanmaz olmalarından başka, aynı ağırlık altında kopma mukavemetleri çeliğinkinin üç katıdır. “Camın kırılma özelliği moleküler yapısından ileri gelmemektedir, bu yalnızca satıhtaki çatlakların mevcudiyetine bağlıdır.
“Şu andan itibaren, camın kırılmaz hale getirilmesinin çareleri bilinmektedir. Bunlardan biri ince lifler halinde çekilmesidir. Bir cam lifi, aynı çaptaki en iyi cins çelik telden çok daha fazla dayanıklıdır ve üç defa daha hafiftir. Camın teçhizat olarak kullanılmasında aykırı hiç bir şey yoktur; uskurların camla takviyesi denenmiştir bile.”
Bir evin tamamen camdan yapılması şimdiden mümkündür. Tavanlar, döşemeler, bölmeler, kapılar, pencereler, bacalar, merdiven basamakları, korkuluklar, artık kırılma fikrinden uzaklaşmış olan bu malzeme ile başarılı bir şekilde gerçekleştirilmişlerdir.

PLÂSTİK MADDELER
1900 yılında sadece selüloid biliniyordu, buna 1909 yılında bakelit eklendi. Daha sonra asetat da selüloz lifi, polivinil reçineler ve naylon ortaya çıktı. Bugün plâstik maddeler yadırganmaksızın günlük dilimize ve her zaman kullanılan sözlüğümüze girmişlerdir.
Renksiz pleksiglas, cam ile üstün bir şekilde rekabet edebilir. ‘Poliester, pleksiglas ve genişleyen polistiren kullanışını birleştirmek suretiyle cephe panolarını tam olarak gerçekleştirmek mümkündür. Plâstik maddeler bağlantısız olarak gayri muntazam eğriliklere yatkınlıkları ve bunu düzlem şekillerle aynı fiata sağlamaları mimarîde yeni bir çağ açabilirler. Ağırlıklarının az olması, taşıyıcı iskeletlerin basitleşmesine ve hafiflemesine imkân verir. Ve kolaylıkla yerleştirilebilecek tek parçalı büyük blokların prefabrikasyonunu sağlar. Paslanmaz, hava değişiklikleriyle etkilenmez, kütle halinde renklendirilebilir (hatta sonradan boya, sıva ve bina cephelerini temizleme çalışmalarını ortadan kaldırır). Isı ve gürültü için kötü iletken, suya karşı geçirimsiz olmaları dolayısıyla, plâstik maddeler mimarî formlardaki yenilikte olduğu kadar, konutun konforuna getirebilecekleri bütün ihtilalci hususlarla faydalı olabilirler.
1956’da Yonel Schein, Coulon ve Magnant tamamen plâstik maddelerden bir ev prototipi gerçekleştirdiler. Geleceğin evinin bir başka prototipi, müteakip yıl Amerika’da inşa edildi. Andre Wogenscky, Mex ev prototipi ile Quarmby de İngiltere’deki prefabrike hücreleri ile bu yeni malzeme sayesinde tasarlanan dikkate değer mimari teklifler ileri sürmüş oldular.

Çeviren, Doğan HASOL