Öğretimde Türkçeden Kaçış Kaynak : 06.12.1999 - Cumhuriyet Gazetesi | Yazdır


Öteden beri, iki değişik konuyu birbirine karıştırırız: Yabancı dil öğretimi mi, yoksa yabancı dille öğretim mi? Amaç hangisidir?Yabancı dil bir araç mıdır yoksa amaç mı?

Pek çok üniversitemizde öğretim dili artık İngiIizce’dir. Devlet üniversiteleri ile vakıf üniversitele­ri, öğretimi İngilizce olarak yapma konusunda yarıştalar.

Günümüzde üniversite öğrencilerinin en az bir yabancı dil bilmelerinin zorunluluğunu tartışmak ge­reksiz. Bırakın üniversite öğrencisini, artık herkes konuşacak, okuyup anlayacak kadar bir yabancı dil bilmelidir. Ne var ki, dil öğrenmenin yolu, eğiti­mi yabancı dille yapmak yerine, yabancı dil öğretimine ağırlık vermekten geçer. Avrupa ülkeleri, ilk ve orta öğretimi kendi dilleriyle sürdürürlerken, öğ­rencilerine bir, hatta birden çok yabancı dili öğret­menin yolunu buldular. Biz de bu konuya o yön­temlerle ağırlık vermeliyiz.

Kimilerinin ileri sürdüğü gibi, Türkçenin bilim di­li olarak eğitim verilemeyecek düzeyde olduğuna inanmıyorum. Buna bilim adamları da inanmıyor­lar. Prof. Oktay Sinanoğlu, “yapısının matematik oluşu” bakımından Türkçeyi bilim dili olmaya en elverişli dil olarak görüyor. Bilişim devriminin ünlü adlarından Prof. Nicholas Negraponte, Türkçe­nin fonetik özellikleri bakımından, bilgisayar sistem­lerinin ideal dili olduğu kanısındadır. Türkçenin bilim dili olma yolunda sahip olduğu olanakları ve Türk­çenin gücünü sayıp dökmüş pek çok bilim adamı vardır. “Türkçe bilim dili değildir; uluslararası dü­zeyde bilim yapmak istiyorsak, bu ancak İngiliz­ceyle olur” demek, ancak cahillikle mümkündür.

Türkçeyi bir yana iterek yabancı bir dilde öğre­tim yapmak Türkçenin yoksullaşmasına, giderek yok olmasına yol açacak tehlikeli bir gidişin haber­cisi sayılmalıdır. 1970’lerde Üniversitelerarası Ku­rul, Türkiye’de üniversite dilinin Türkçe olduğunu benimsemiş, hatta Orta Doğu ve Boğaziçi üniver­sitelerinin Türkçe eğitime geçmeleri için iki yıllık bir süre vermişti. YÖK Genel Kurulu da, devlet üniver­sitelerinde yabancı dille eğitim yapan bölümler açılmasına izin verilmemesini kararlaştırmıştı. Bun­lar uygulanmayan kararlar oldu.

Yabancı dille öğretimin sakıncalarını şöyle sıra­layabiliriz:

• Türkçenin kenara itilmesiyle yabancı dillerin ege­menliği artacak, Türkçe bilim dili olmaktan tümüy­le çıkarak yozlaşacak ve yoksullaşacaktır. Türkçe bugün, milyonlarca insanın konuştuğu, dünyada en çok konuşulan diller arasında sayılan güçlü, sağlam yapılı bir dildir. Bize düşen, Türkçenin ko­runmasına ve zenginleştirilmesine özen göster­mektir. Türkiye, Türkçe konuşan ülkelere yönelik olarak dil konusunda da öncülük görevi üstlen­melidir .
• Üniversitelerde yabancı dille eğitim sürdürecek sayıda ve derecede yetişmiş, yabancı dil bi­len öğretim üyesi yoktur. İyi dil bilen iyi öğretim üye­si sayısı, yabancı dilde yaygın bir öğretim için ye­terli değildir. Sonuçta eğitim, çat pat yabancı dil ko­nuşan iyi öğretim üyeleri ya da iyi dil bilen -kimi za­man- kötü öğretim üyeleriyle sürdürülmek talihsiz­liğiyle baş başa kalacaktır.


• Üniversite çağına gelmiş öğrencilerin yaşı, ya­bancı dil öğrenmek için uygun bir yaş değildir. Li­se çağı bile bu iş için geçtir. Bu nedenle öğrenme çok yavaş olacak, bir ya da iki yıllık dil hazırlık ders­leri, ilerideki bilim ya da meslek derslerinin doğru bir şeklide izlenmesine olanak vermekte yetersiz kalacaktır. Bunun örnekleri bugün yabancı dilde öğretim veren okullarda açıkça görülmektedir .
• Bilim ve meslek derslerini izleyebilecek düzeyde yabancı dil bilmeyen öğrenci, dersi anlaya­mayacak, soru sormakta zorlanacak, utanacak, tartışamayacak ve sonuçta en önemlisi öğrenemeyecektir. Böylece, kendi dilini bir yabancı dili ve mesleğini ancak yarım yamalak bilen bir kuşakla baş başa kalacağız.

• Dil yetersizliği, sonuçta işi, bugün öğretimi İngilizce sürdüren üniversitelerde örnekleri sıkça görüldüğü gibi, derslerin Türkçe anlatılmasına götürecektir. Bugün kimi durumlarda, yabancı öğrencilere yönelik olarak, “Aramızda Türkçe bilmeyen var mı” sorusuna gelen yanıta göre dersler Türk­çe olarak sürdürülmektedir.
• Derslerin tümünün yabancı öğretim eleman­larıyla sürdürülmesine de olanak yoktur. Bu öğretim üyeleri, Türkiye’nin sorunlarının dışırıda, olanaklarının ötesindedirler. Bu bakımdan eğitimi onlara dayandıramayız.
Prof. Ekrem Kadri Unat‘ın belirttiği gibi, “Türk öğrencilerine, Türk öğretim üyelerinin Türkçe yerine yabancı dille ders vermesi, yalnızca öğretimi zorlaştırıcı değil, gülünçtür de. Rona Aybay‘ın deyişiyle de bu iş,“Türk’ün Türke yaptığı işkencedir” Türkiye’nin sorunlarını birbirimizle İngilizce ya da Fransızca mı tartışacağız?
• Düşünme, eylemi en iyi şekilde anadille oluşur.
Bir bilim ve kültür adamı öncelikle kendi anadilini çok iyi bilmeli, çok iyi kullanmalıdır.
Toplumsal yapının bağlayıcısı anadilidir. Bugün kimi eski sömürge ülkeleri dışında, anadili yerine başka dille ilk ve ortaöğretim yapan ülke pek yoktur. Lisans ve yüksek lisans düzeylerinde ise yabancı dille öğretim oldukça seyrektir.

Dışardan Fransadan bir örnek verecek olursak, Fransız Dilinin Kullanılmasına İlişkin Yasa, “Anayasa uyarınca Cumhuriyet’in dili olan Fransız dili, Fransa’nın kişiliğinin ve ortak değerlerinin temel bir öğesidir.” “Eğitim, çalışma yaşamının, karşılıklı ilişkilerin ve kamu hizmetlerinin dilidir” diye başlar. Yasanın 11.maddesi, eğitimin, sınavların, yarışmaların, kamu kurumları ile özel kuruluşlarda tez ve bildirilerin dilinin Fransızca olduğu, yasanın daha birinci maddesinden başlayarak vurgulanmıştır.

İletişim çağının yaygınlaştırdığı olanaklar ve küreselleşmeyle, bütün diller ve kültürler aynı hastalıklarla karşı karşıya. En yaygın tehlike. Amerikanlaşma ve İngilizce yoluyla tek bir kalıp içinde konuşacak, düşünecek, yaratacak, kültürel çeşitliliği yitirilmiş bir dünyaya doğru gidiş. Bu gidişe karşı, çeşitli ülkelerin çabaları var. Bizim duyarsızlığımıza bakıp umutsuzluğa kapılmamak elde değil…

Anadilini doğru dürüst öğrenemeyen bir toplum, şimdi sıçrayıp başkalarının diliyle bilim öğrenmeye kalkışıyor.