Oscar Niemeyer’le Söyleşi Kaynak : 01.01.1989 - Yapı Dergisi - 86 | Yazdır

Modern mimarlığın öncüler kuşağının yaşayan son temsilcisi Oscar Niemeyer’in bürosu Rio’nun ünlü plajlarından biri Copa Cabana’yı boydan boya izleyen Atlantica Caddesi üzerinde. Uzanan görkemli yapılar dizisi arasında mütevazı bir binanın çatı katı. Eski bir asansörle önce dokuzuncu kata çıkıyoruz. Sonra da daracık bir merdivenle çatı katına (1).
Kapıyı açan siyah görevli bizi bekleme holüne alıyor. Bir masa, hezarenli dört “thonet” koltuk, hemen hemen yerle bir denecek kadar alçak, Niemeyer tasarımı iki kişilik deri kanape. Bir duvarda Brasilia’dan fotoğraflar, başka bir duvarda Fransız Komünist Partisi’nin verdiği kocaman bir saygı plaketi ve önde tuğla rengi büyük karolarla kaplı bir teras. Teras ve saçağın ötesinde de harikulade bir deniz, kumsal ve Copa Cabana’nın bir uçtan bir uca kıvrılarak giden yapılar dizisi..
Tanışma ve birkaç nezaket cümlesinden sonra Yapı Dergisi’nin son üç sayısı ile Mimarlık Sözlüğü’nün yeni baskısını veriyorum. Kısaca göz atıyor ve başlıyor Sao Paulo’da halen yapılmakta olan son projesini anlatmaya. Öylesine heyecanla sürdürüyor ki konuşmasını, değil soru sormama, ses kayıt cihazını çalıştırmak için izin istememe bile neredeyse fırsat vermiyor. Yeni projesi Latin America Memorial’ı anlatıyor, anlatıyor..

– Burası giriş, yalnızca Latin Amerika ile ilgili 50 bin cilt kitabın yer alacağı bir kütüphane, 4 bin kişilik bir oditoryum, devlet büyüklerinin kabul törenleri için temsili bir bina (2), bir restoran, büyük bir sanatçılar pavyonu ve yönetim binası. Burada tekniğe çok bağlı bir çözüm aradım. Kütüphane iki büyük betonarme ayak arasına atılmış 90 m açıklığında, 9 m yükseklikte bir kirişin iki yanında yere kadar inen iki eğri yüzeyden oluşuyor. Restoran, çapı 40 m olan bir daire şeklinde. Yalnızca ortadaki bir ayak tarafından taşınıyor. Mutfak bodrumda yer alıyor. Oditoryum ve temsili binada da öyle: çok geniş açıklıklı kirişler, yere kadar inen ve yere dayanan eğri yüzeyler.
Yönetim binasında iki kat, üsteki çerçeveye asılıyor.

Küçük mütevazi bir odadayız. Duvarda bir levhaya tutturulmuş eskis kağıtları üzerine keçe kalemle bir yandan çiziyor, bir yandan anlatıyor.

– Kiriş, döşeme.. İşte bina bitti (3). Hedef, strüktürün basitleştirilmesi. Benim çalışmalarımda strüktür bittiğinde bina da bitmiş oluyor. İş bu kadar basit: strüktürün sadeleştirilmesi. Memorial’ın yapım çalışmalarına yedi ay önce başladık, inşaat iki ay sonra bitecek, 25 Ocak’ta açılış yapılacak.

Bizdeki kamu yapılarının bazen çeyrek yüzyıl süren serüveni aklımdan geçiyor. Hayretimi gizleyemiyorum. Konuşmasını sürdürüyor:

– Dört yıl kadar önce Rio’da Samba Stadyumunu üç ayda inşa ettik.

Latin America Memorial’ın projeleri için ne kadar zaman harcadınız?

– Yalnız üç ay. Doğruyu söylemek gerekirse ana fikrin oluşturulması ve kompleksin perspektifini çizmek için bir gün çalıştım. Hata yapmaktan korkmamak gerekir. Herkes hata yapabilir. Sonradan ilk projede bazı değişiklikler yapmamız gerekti. Şantiye sırasında çok şey değişiyor.

Eskilere dönüyoruz. Bir yandan çiziyor, bir yandan anlatıyor; 1940’lardaki çalışmalarından örnekler veriyor.

– Dik açıyla çalışmaktan hiç de mutlu değildim. Betonla, daha iyi biçimler daha çabuk yapılabiliyordu. Böylece Pampulha Kilisesini, lokanta’yı yaptım. 1940’tan 1957’ye yani Brasilia’ya kadar hep aynı şeyleri yapmaktan bıkmıştım. Bu dönemde rasyonalizmin, çağdaş mimarlık için çok kötü olduğunu düşünmeye başladım. Rasyonalizm mimarın imgeleme gücünü (muhayyilesini) sınırlıyordu. Daha değişik şeyler yapmaya başladım.

Siz rasyonalizmin ustalarından biri değil miydiniz?

– Belki… Yapabildiğimi etkinlikle yapmaya çalıştım. Bu yıllarda yaptıklarımı hep açıklamaya çabaladım. Neyi niçin yaptığımı (yine çiziyor) örneğin: Güneşi daha iyi almak. Güneşten daha iyi korunmak.. Şöyle bir mesnetle zemine daha iyi uymak.. Ekonomiyi aramak.. Bütün bunlar için çizim masası başında çok zaman harcadım.

Brasilia’nın sonuçlarından hoşnut musunuz?

– Biliyorsunuz, Brasilia’da düşüncem, biçimlerin Brezilya’ya uyumunu sağlamaktı. Strüktür bittiğinde mimarinin de tamamlanmış olmasını amaçlıyordum. Eskiden strüktür bitmeden önce yalnızca taşıyıcılar ve döşemeler görülebiliyordu, oysa Brasilia’da örneğin Kongre Binasında strüktürle birlikte mimari de tamamlandı. Katedrali yaparken de başkalarının ki gibi düzeni olan bir yapı düşünmüyordum. Tam tersine, farklı bir şey yapmak istiyordum. Bir galeri.. Aşağıda insanlar. Katedrali prefabrike olarak yaptım. Kolonlar o kadar ince çıktı ki sonuçta ben bile biraz şaşırdım. Oysa geleneksel sistemde bu kolonlar çok daha kalın olacaktı (4).
Sarayı yaptığımda değişik taşıyıcılar kullandım (yelkeni andıran ünlü kolonları çiziyor). Strüktüral sistemde bunun yeterli olduğunu biliyordum ama yine de değişik biçimler araştırmak istediğimi göstermek istiyordum. Biçim güzel olunca strüktürle daha iyi bağdaşıyor. Yalnızca strüktüral etkiyle sınırlı kalmak istemediğimi de anlatmak istiyorum.

Çalışmalar başladığında Brasilia nasıl bir yerdi?

– Brasilia’ya 1956’da başladık. Bir “savanna” (5) idi. Şantiyeye ulaşmak için saatlerce arabayla giderdik. İlkel arazi telefonları kullanıyorduk. Yapılanı kısa bir sürede tamamladık ve başkent 1960’ta hizmete girdi.

Yaptığı işlerin hızından büyük bir gurur duyduğu belli. Brasilia planının anlatımcı (ekspresyonist) bir dille ele alındığı ve Lucio Oosıe’tının hazırladığı şehir planının bir uçağı andırması yolundaki görüşler konusundaki soruma karşılık:

– Öyle bir şey yok; şehrin biçimi arazinin yapısından doğdu, diyor ve konuşmasını sürdürüyor:

– Daha sonra siyasal sorunlar nedeniyle Brezilya’dan ayrılmak zorunda kaldım. Askerlerle aram iyi değildi. Tabii onlarınki de benimle.. Avrupa’ya giderek Fransa’da, İtalya’da daha pek çok ülkede çalıştım. Bu benim için çok iyi oldu çünkü çalışmalarımı oralarda da gösterebilmek olanağını buldum.

Askerler yirmi bir yıl iktidarda kaldılar değil mi? Bu süre içinde hep Brezilya dışında mı kaldınız?

– Yirmi yıl kaldılar. Ben on yılımı yurt dışında geçirdim. Bu süre içinde gidip geliyordum. Tabii hep protesto ederek. Bunu yapmak gerekiyordu. Dışarda yalnızca mimarimi değil, Brezilya mühendisliğindeki gelişmeyi de göstermeye çalışıyordum. Örneğin Konstantin (Cezayir)’de üniversiteye 300 m boyunda bir bina inşa ettim. Kolonları 50 metrede bir yerleştirdim; uçlarda 25 metrelik konsollar. Şöyle bir kesit (çiziyor)..
Cephe bir kirişten ibaretti. Çalışmayı (projeyi) bitirdiğim zaman, bir Fransız mühendislik bürosu döşeme kirişi için 1,50 m yükseklik gerektiğini söyledi. Biz sonradan bunu 30 cm içinde çözdük.

Öngerilmeli beton mu kullandınız?

– Evet.. Daha sonra başka bir bina, bir oditoryum yaptım. Kiriş dışarıda.. Betonu nasıl kullandığımızı, betondan nasıl yararlandığımızı anlatmak istiyordum.

Betondan heykeller inşa ettiğinizi, heykelsi binalar yarattığınızı söyleyebilir miyiz?

– Evet ama bunların gerekçesini, mantığını her zaman açıklayabilirim. Daha sonra şöyle bir bina yaptık. Bu, milletvekillerinin, senatörlerin toplandıkları bir lokaldi.

Bir yandan çiziyor, bir yandan anlatıyor:

– Daha sonra Fransa’da Komünist Partisi’nin merkez binasını yaptım.
Şöyle bir bina (binanın şeklini şematik olarak çiziyor).. Çok büyük bir giriş holü yapmak gerekiyordu işçi sınıfı için. Kubbe şöyle geliyor. Bütünde, hacimlerle serbest mekan arasındaki ilişkileri çok iyi kurmak gerekiyordu.
Daha sonra Le Havre’da bir meydan ve bir kültür merkezi yaptım. Çok büyük bir meydan. Meydanı 3 m aşağıda düzenledim. İnsanları soğuktan, rüzgardan korumak istiyordum. Meydan, bir tiyatro, bir kültür okulu…İş bittiğinde, açılışta Fransız Kültür Bakanı ile birlikteydik. Gece müthiş bir gösteri yapıldı. Cephe çok tatlı görünüyordu. Kablolarla asılmış dansçıların yer aldığı güzel bir bale gösterisi yapıldı. Burada, mimarinin olanak sağladığı hemen hemen sürrealist müthiş bir gösteriye tanık olduk.

Şimdi yirmi beş yaşında bir mimar olsaydınız yine aynı şeyleri mi yapardınız?

-Biliyorsunuz her dönemde farklı şeylerin mücadelesini vermeye çalıştım. Pampulha’da doğru çizgiye karşı oldum; betonarme, eğriliklere daha çok olanak veriyordu. Brasilia’da daha değişik biçimler aradım. Örneğin bu şekildeki kolonlarla (çiziyor) bir saray yaptım. Strüktür o kadar farklı ki, Brasilia mimarisini karakterize etmeye yaradı. Bu tarz başkalarınca başka yerlerde de kullanıldı. Avrupa’da bile. Örneğin Yunanistan’da hatta Libya’da bu biçimde kolonlarla yapılmış binalar gördüm. Bu biçimler çok tekrarlandı.
Bunları anlatıyorum; bunlar benim için çok önemli, zira bütün yaşamım boyunca çizim masasından uzaklaşmadım. Bütün bunlardan daha önemli olan yaşamın kendisi, mücadelenin kendisi.

Bugünün post-modernizmi konusunda ne düşünüyorsunuz?

– Bir macera.. Ben Pampulha’da çalışırken ya da Brasilia’ya başladığım sırada çoğu fonksiyonalist olan birçok mimar, örneğin Philip Johnson yaptıklarımın tutarsız, dayanaksız olduğunu ileri sürdüler. Ben kendisine oranla daha az tutarsızım. Ben betonun olanaklarını izliyorum, bundan yararlanıyorum.

Kendisi hep inanç değiştirdi, değil mi?

– Evet pek çok saçmalıklar yaptı.
Herkesin kendisine göre düşünceleri vardır; bunları uygular. Ben inanıyorum ki, ortaya konulan strüktür, çağının tekniğini anlatmalıdır.

En çok hangi yapıtınızı beğenirsiniz? “Oscar Niemeyer’i en iyi tanımlayan yapıt hangisidir?” diye sorsam. Brasilia mı?

-Hayır.. Sonuncusu: Latin America Memorial. Bazen basit çalışmalar çok daha etkileyici olabiliyor. Örneğin Rio’da “Staggio Carnaval”, Samba Stadyumu. Tümünü betonarme olarak üç ayda inşa ettik.

Hep betondan mı yararlandınız? Çeliği hiç mi kullanmadınız?

– Brezilya için beton çelikten daha ucuz, uygulanması daha kolay. Betonu seviyorum çünkü değişik formlar için daha elverişli, daha çok özgürlük veriyor. Çeliği Mies van der Rohe’de görüyoruz. Zarif, ama yalnızca o kadar.
Örneğin, bu projeyi ele alalım. Bunu hazırlarken Paris’teydim. Binada 80 m konsol var.

80 m konsol mu?

– Evet 80 m ve ortada tek bir mesnet. Projeyi Rio’ya göndermem gerekiyordu. Ama statikerler çok yüreklendirmedikleri için kuşku duydum. Bunun üzerine uçağa atladım Roma’ya, Nervi’ye gittim. Konuyu inceledi çok memnun oldu çünkü o da tekniğin gelişiminin nelere elverdiğini ispatlamak istiyordu. Araya kolonlar konsa çözüm daha ekonomik olabilirdi ama aynı sonuç alınamazdı.
İtalya’dayken Milano’da Mondadori Yayınevi’nin binasını yaptım. Orada beş katı çatıya astık. Strüktür hesaplarını Morengi yaptı. İtalya’da çok önemli bir kişidir. Bina bittiğinde gazetelere verdiği demeçte betonun olanaklarını ilk kez bu kadar iyi kullandığını belirtti. Tasarrufun çok önemli olmadığı durumlarda daha gösterişli yapılar yapılabiliyor.

Mimaride kalıcı olan galiba biraz da yaratılan farklı şeyler. Her zaman sıradan yapılar yaparak bir sonuca varılamıyor, değil mi?

– Doğru. Örneğin Akdeniz’de çok güzel Yunan köyleri var. Ama mimarinin gelişimini ortaya koyan Parthenon’dur, tapınaklardır, katedrallerdir, mekanı gösteren, tekniği gösteren yapılardır.

Evet örneğin İstanbul’daki camiler.. İstanbul’a hiç gitmediniz mi?

– Hayır, çok güzel bir şehir olduğunu biliyorum .

Oysa Le Corbusier geldi.

– Biliyorum.

Le Corbusier ile ilişkilerini biraz daha deşmek istiyorum. Rio’da gördüğüm ama Portekizce olduğu için pek çözemediğim bir kitaptan söz ediyorum. Kitapta Le Corbusier’nin Lucio Costa’yla, Attonso Eduardo Reidy ile, daha başka kimi Brezilyalı mimarlarla yazışmaları yer alıyor. Oscar Niemeyer’e de bir mektubu var. “Caro Amigo” (6) diye çevrilmiş başlığı olan bir mektup.

– Le Corbusier ile New York’ta yedi ay birlikte çalıştık, demekle yetiniyor.

Bildiğim kadarıyla Le Corbusier daha önce Brezilya’ya da gelmişti.

– Evet Milli Eğitim ve Sağlık Bakanlığı binası için. Daha sonra ben New York’a gittim; orada birlikte olduk.

Nedense Le Corbusier için daha uzun konuşmak istemiyor.
Yaptığınız her şeyin biçimsel yönden Brezilya’nın gereksinmelerine Uygun olduğunu düşünebiliriz. Ekonomik yönden de aynı şeyleri söyleyebilir miyiz?
Birden heyecanlanıyor 81 yaşına karşın, görünüşü ve hareketleri son derece canlı.

– Ben solcuyum. Dostlar fakirlere ev yapmaktan söz ediyorlar. 50 bin konut yapılıyor. Brezilya’daki fakirlik korkunçtur. Devletin çalışana iyi ücret ödemesi gerekir, iyi yaşam koşulları, konut sağlaması gerekir. Brezilya’da yoksulluğun büyük olduğunu biliyoruz. Sorun ekonomiktir. Zenginler giderek daha zengin oluyor. Mimarlar, çizim masalarında sefaleti önleyemezler. Demagoji yapmamak lazım. Toplumun değişmesi gerekir.
Bir gün polis beni sorguya çekti. Ne yapmak istediğimi sordu. “Toplumu değiştirmek” diye yanıtladım. O anda mimariyi düşünmüyordum, yalnızca Brezilya yaşamını düşünüyordum. Toplumu değiştirirseniz, mimari de değişirBrezilya’nın yapısında, mimarisinde iyi olan şeyler vardır, teknik gelişmeler vardır. İyi olmayan, Brezilya yaşamındaki ayrımcılıktır. Ben hep Hükümete iş yaptım. Halk fakirdir, açtır; geceleri saldırılar oluyor.
Rio tepelerini görmüşsünüzdür, favelaları (7). Bir yanda her şeye sahip olan, öte yanda hiç bir şeyi olmayan, yaşama düşman insanlar. Brezilya’da şu anda hemen hemen, ideolojik temeli olmayan bir ihtilal öncesi durumundayız.

Latin Amerika’da galiba yalnızca Costa Rica’da, Başkan Arias’ın ülkesinde gerçek demokrasi ve istikrar var.

– Bu ülkelerin hiçbiri zengin değil, olanakları Brezilya’dan daha geniş değil. Örneğin Nicaragua. Hepsinin büyük sorunları var.

Genç mimarlar için öğütleriniz neler olabilir?

– En önemlisi, ülkelerinin sorunlarını, dünyanın sorunlarını tanımaları. Bunlar birbirine çok bağlı şeylerdir. İyi bilgi sahibi olmadan yalnızca mimariyi düşünerek mimarlık yapmak çok zordur.

Konuşmamız hep ayakta sürüyor. Bu arada fotoğrafçımız geliyor. Yine ayaktayız. Bana, “çok sıcak değil mi? Ceketini çıkarsana” diyor. Kendisi bir blucin pantalon ve yakası açık uzun kollu bir gömlekle.. Biraz önce çizdiği eskislerin üzerine bu kez adlarımızı yazıyor. Kağıtları panodan indirmek istiyor. Yardımcıları koşarak yardım ediyorlar. Oturuyoruz. Röportaj artık sohbete dönüşüyor.

“Rio’dan sonra nereye gideceksin?” diyor. İguaçu’ya, Brasilia’ya, Manaus’a, Salvador’a (8) gideceğimizi söylüyorum.

– Manaus’a hiç gitmedim, Salvador da Dakar gibi.

Anlaşlıyor ki Niemeyer’in doğayla ve eskiyle başı hoş değil, hep yeninin peşinde.

– Sao Paulo’ya gitmelisin. Sao Paulo’da teknoloji var, bugünün yapıları var. Gelirsen şantiyeyi görürsün, yeni yapılarımı görürsün. Bütün hafta orada olacağım.

Sao Paulo 14 milyon nüfusuyla dünyanın ikinci büyük şehri. “New York’un benzeri” demişlerdi. Brezilya ölçeğinde Rio’ya çok yakın olmasına karşın bu nedenle gitmeyi düşünmemiştim. Aslını bildiğime göre benzerini görmesem de olurdu. Ama bu kez durum farklı, öneri gerçekten çok çekici..
Kahveler geliyor. İstanbul’dan getirdiğimiz lokumu tadıyor. “Güzelmiş” diyerek bize de ikram ediyor. Yine kalkıyor, raftan bir kitap alıyor. Hayzuran’ın ve benim adlarımızı yazarak imzalıyor: Pour Hayzuran et Doğan..

İzin verirseniz ben de haddim olmayarak Mimarlık Sözlüğü mü imzalayayım, diyorum. Alıp yeniden bakıyor.

– Türkçesini anlamasam da resimlerine bakarım diyor.

DİPNOTLAR

(1) Eşim Hayzuran’la birlikte. O da mimar.
(2) Bu tür anıtsal binalar Brezilya’nın bir tutkusu. İçinde çok az eşya bulunan, duvarları seçkin sanatçıların yapıtlarıyla bezenmiş bu yapılar tören ya da kabul dışında halkın ziyaretine açık tutuluyor. Burada, duvarlarda, iki sanatçının Latin Amerika tarihini simgeleyen yapıtları kabartmalar halinde büyük panolarla yer alıyor. Eşya olarak ortada çok büyük bir mermer masa ile çevresinde yüksek arkalıklı 18 sandalye bulunacakmış. Bu yapının kavramsal olarak bir benzeri Brasilia’daki özgürlük anıtı.
(3) Daha sonra Sao Paulo’da Latin America Memorial şantiyesini gezdiğimiz sırada şantiye yetkilileri Oscar Niemeyer ile çalışmanın son derece rahat olduğunu ve onun hazırladığı projelerin uygulanmasının hep rastgittiğini belirttiler.
(4) O.Niemeyer prefabrikasyonu çok az kullanıyor.
Nitekim Sao Paulo’daki son çalışmasında yalnızca sanatçılar galerisinin tavanı için prefabrike kirişlerden yararlanmış. Öteki bölümlerde beton hep yerinde dökülüyor.
(5) “Savanna” Tropikal yörelerde zemini örten bodur yeşillik.
(6) Aziz dost
(7) Favela: Brezilya’nın dünyaca ünlü gecekondularına verilen ad. Bunlar müthiş bir yoksulluk ve suç bölgeleri oluşturuyor. Kişilerin buralara girebilmesi tehlikeli ve hemen hemen olanaksız seyılıyor.
(8) İguaçu; Brezilya, Arjantin ve Paraguay sınırının bitiştiği noktada bulunan şelaleleriyle ünlü bir yöre. Brasilia yeni başkent. Manaus, Ekvator’un 3° güneyinde Amazonların merkezi, Salvador ise Brezilya’nın ilk başkenti.

FOTOĞRAFLAR
Yapı fotoğrafları: Doğan Hasol
Öteki fotoğraflar: Walter Ghetman, Rio de Janeiro

AN INTERVIEW WITH OSCAR NIEMEYER
Doğan HASOL

The publisher of YAPI, Doğan Hasol interviewed Oscar Niemeyer in Rio de Janerio on 24 November 1988. O. Niemeyer who at the age of 81 is the last living representative of the pioneers of modern architecture explained his last project “Latin America Memorial” which is currently under construction in Sao Paulo. In addition to this he responded to various questions.
Latin America Memorial complex is composed of a library, an auditorium with a seating capacity of 4000, a building for the reception of government officials, a restaurant, a creativity pavilion and an administration building. There is at the moment a great activity within this building site in Sao Paulo as the official opening is scheduled for 25 January 1989.
Oscar Niemeyer when explaining his work between 1940 – 57 said:
“I was not content to work with the right angle. Concrete easily allows more attractive and various forms. From 1940 until 1957 (the beginning of the construction of Brasilia) I had become bored of using the same shapes and forms. I felt that rationalism was very bad for the contemporary architecture. Rationalism was limiting the imagination of the architect.”
When asked if he was happy with the results of Brasilia he replied:
“My thinking in Brasilia was to harmonize the forms with the needs of Brasil. My intention was that upon the completion of structure the architecture would be realised. For example in the Congress Building in Brasilia the architecture was completed whenever the structure was finished. The same applies to the structure / architecture in the cathedral.”
“Due to the political problems which occured with the military government it was necessary for me to leave Brasil. During this self imposed exile I continued to work for the following ten years in Europe where I not only was able to show my architecture but was also able to show the progress in Brasilian engineering. Also during this time I completed several works in France, Italy and Algeria.”
When posed the question “what is your opinion on today’s post-modernism?” he replied: “It is an adventure. The structure of a building must reflect the technology of its era.” Then when questioned “in your estimation what is your best work?” he said: “the last one: Latin America Memorial” In response to “whether his buildings harmonised with Brasil’s economic situation” he said: “The poverty in Brasil is very greal. The question is an economic one and depends on the goverment. The solution for poverty cannot be found on the drawing tables of architects. We should not engage in demagogy.
Society must be changed. If you change the society the architecture will change along with it.”
His advice for young architects is:
“They sould know the problems of their own countries as well as the problems of the world. These are closely interdependent. Without a good knowledge of this, it is very difficult to be an architect by only thinking of architecture.”