Spor mu, Ticaret mi ? Kaynak : 23.08.2000 - Cumhuriyet Gazetesi | Yazdır

31 Mayıs gecesi Kadıköy Kızıltoprak’ta ellerinde bayraklar, otomobillerden salkım saçak sarkan grubun içinden bir araba benimkini sıkıştırdı. Ya çarpışacaktık, ya kaçarak kurtulacaktım. Çarpışmadık ama, kaçamadım da.. Yolun ortasındaki şeridin kenarına dizilmiş aralıklı bordür taşlarına çarptık. Kimsenin burnunun kanamadığına şükretmekten başka yapılacak şey yoktu.

Olaya neden olan grup, o gün Birinci Futbol Ligi’ne çıkan Çaykur Rizespor yandaşlarıydı ve bu olayı yukarıda anlattığım taşkınlık içinde kutlamaktaydılar. Salkım saçak trafik karmaşası sırasında ortada görünmeyen polis ekipleri olay yerine gelmekte gecikmediler. Ve bize yardımcı oldular.

Saab marka arabam ciddi bir şekilde hasara uğramıştı. Sıra, onarım işine geldiğinde gördüm ki, ne servis var ne yedek parça.. Oysa kaç yıldan beri bu konularda hiçbir sıkıntım olmamıştı. Öğrendim ki, Saab’ın Türkiye dağıtımcısı değişmiş, yeni dağıtımcı işi hazırlıksız olarak devraldığı için hizmet veremiyormuş. Türkiye’de olur böyle şeyler.. Ya da böyle şeyler nedense hep Türkiye’de olur. Sonuçta arabayı sigortaya devrederek işin içinden çıktık. Böylece Çaykur Rizespor kutlamaları bana bir otomobile mal oldu. Hoşgeldin Çaykur Rizespor.

Birinci lige bu yıl üç yeni kulüp geldi : Siirt Jetpaspor, Yimpaş Yozgatspor, Çaykur Rizespor. Üçü de ticari kurumlara dayalı kulüpler.. Büyüklerin dışındaki salt spor kulüpleri parasal güçlükler nedeniyle artık yaşayamıyorlar. Büyüklerin de yaşaması kolay değil ya.. “Kulüp”, kalpler demek.. Arapça’da kalp sözcüğünün çoğulu.

Artık, kalplerin birlikteliği spor kulüplerinin bırakın başarısını, ayakta kalmasına bile yetmiyor. İş, bütün dünyada tümüyle ticaret haline geldi. Spor eski spor değil artık, yalnızca ticaretin aracı olan çekişmeli bir gösteri.. Profesyonellik ötesi bir evre..

Büyük kulüplerin, adlarını, ünlerini, taraftar çokluğunu paraya çevirme şansları var. Orta ve küçük boyutluların bu olanakları da yok; çaresiz, bir ticari kuruluşa yaslanmak zorundalar. Bütün bu koşullar altında, Atilla Gökçe’nin dediği gibi, varılacak nokta “Dengesizlig” olur.

Gösteri endüstrisinin bir dalı haline gelen sporda, özellikle de futbolda rakamlar öylesine büyüdü ki, kimi kulüplerimizdeki eller cebe yönteminin artık yürümediği, başarıya yetmediği görülüyor. Bu yöntemin öteden beri geçerli olmadığı Galatasaray’da da, ticari çark bir türlü işletilemeyince şimdilik kurda kuşa borçlanma yönteminden yararlanılıyor. Geleneğin, göreneğin, dayanışmanın yerini, yükselen değer para aldığı için de kulüp üyeleri büyük bir şaşkınlıkla “birlik – beraberliğimize ne
oldu ?” sorusuyla kaygılarına yanıt bulmaya çabalıyorlar.

165 haftadan beri her hafta yazdığım yazılara bir süre ara verme isteğim (ya da yazma isteksizliğim) işte, “spor- ticaret” ikilemi karşısında kendi anlayışıma ilişkin iç hesaplaşmam sürecinden kaynaklandı. Bundan böyle yine birlikte olacağız, ama belki biraz daha seyrek.. Sporseverlere ve “sportif ticaretseverlere” sevgi ve saygıyla.