Sürekli Yıkıyoruz!.. Kaynak : 01.03.2010 - Yapı Dergisi - 340 | Yazdır

Son zamanlarda bir mimarlık kıyımı söz konusu. Yepyeni binalar, arsasına tamah edilerek yıkılıyor. Bu durum eski yıllarda da yok değildi. Örneğin, başkent Ankara kaç kez yıkılıp yeniden yapıldı. Sıhhiye-Kızılay arası yani eski adıyla Yenişehir kaç kez çehre değiştirdi. Bu bölge, iki katlı evlerden 8-9 katlı işyerlerine dönüştü.

Düşeyde arsa üretmek adına, sık sık değiştirilen imar haklarıyla, 2 katlı yapılar yıkıldı, yerlerine 4-6 ya da daha çok katlı yapılar yapıldı. Yol aynı, altyapı aynı, fakat yapılaşma yoğunluğu aşırı…

Bugünkü durum eskisinden farklı: İmar durumları yürürlükteki imar planlarından koparılarak parsel bazına indirildi ve değişim süreci hızlandı. Böylece yıkımlar artmaya başladı. Ve sonuçta artık, gencecik binalar yıkılır oldu. İsterseniz hemen birkaç örnek verelim.

•İstanbul Beylikdüzü’ndeki Tatilya binası (Mimarı: Oktay Nayman). Bina yalnızca 14 yıl yaşayabildi, yerine alışveriş merkezi yapılmak üzere yıkıldı.

•Levent’teki otomatik kat otoparkı (Mimarları: Levent Aksüt, Yaşar Marulyalı) 10 yıl yaşayabildi.

•İstanbul Maslak’taki Vestel (sonradan Garanti Bankası) binası (Mimarları: Şaziment Arolat, Neşet Arolat). 16 yıl yaşayabildi.

İlk iki yapı ödül kazanmış yapılardı. Tatilya ve Kat Otoparkı Avrupa Çelik Birliği ödülünü kazanmışlardı. Vestel binası da bazı ödüllere aday gösterilmiş seçkin bir yapıydı; çağdaş mimarlığımızın, kendi dönemine ilişkin olarak gösterilebilecek en iyi örneklerinden biriydi. Bu binalardan geriye yalnızca fotoğrafları kaldı.

Görüldüğü gibi, plansızlık ve imar kargaşası içinde, ekonomik ömrünü tamamlamamış yapılar yıkılıveriyor. Bir süre önceye kadar, yapıların ömrünün mimarınki kadar bile olamadığından yakınırdık; şimdi binalar daha çocukluk çağında yıkılıyor. Yıkımın önde gelen nedeni, yapının, üzerinde yer aldığı arsaya daha büyük bir yapılaşma olanağı verilmesi. Bu türden yeni imar durumları, yatırımcıların iştahını kabartıyor; daha büyük, daha yüksek, parasal getirisi daha büyük bina yapmak uğruna, var olan bina yıkılıveriyor.

Bilindiği gibi, üretilmesi ve artırılması mümkün olmadığı için toprak, kapitalist sistemde en verimli spekülatif kazanç aracıdır.

Yukarıdaki örnekler özel kesime ilişkin… Kamu kesiminin tavrı da bu tür gelişmelerin uzağında değil. Yapılaşma yoğunluğu artırılabilecek bütün kamu arsaları ve yapıları aynı anlayışın kurbanı olmak üzere tehdit altında. Kamu çoğu kez özelleştirme ya da yap-işlet-devret formülleriyle, elindeki toprağı, değerini artırarak pazara sunma eğiliminde.

Birkaç örnek de kamu kesimi girişimlerinden verelim.

Ankara Or-An yolu üzerindeki Milletvekili Lojmanları 1984’te yapılmıştı, 2007’de yani 23 yıl sonra yıkıldı. Mimarı Behruz Çinici’nin buna karşı savaşımı sonuç vermedi. Yıkılan mahallenin 3 katlı bahçeli evleri yerine, 35 katlı, ‘yüksek rant getirili’ bloklar yükseldi. 2 bin nüfuslu mahalle, 10 bin nüfuslu hale geldi. Mahkeme kararıyla koruma altına alınmış bulunan 3 örnek ev de bugün başka yere taşınma tehdidi altında can çekişiyor.

Sırada İstanbul ve Ankara’daki Atatürk Kültür Merkezleri AKM’ler var. Önce İstanbul AKM hedefteydi. Yıkılmak isteniyordu. Bu düşünce, Başbakan ve bakan düzeyinde defalarca yinelendi. Taksim’in bu görkemli noktasına çok yoğun bir yapılaşma getirilerek otel, büro, lokantalar, belki de rezidanslar gibi ticari işletmeler kazanılması (!) amaçlanıyordu. Durumu kurtarmak ve karşıt görüşleri sindirmek için belki bir kültür merkezi de programa eklenebilirdi. Ancak girişim, öylesine büyük toplumsal tepkilerle karşılaştı ki geri adım atmak zorunda kalındı. Aslında AKM binası, ilgili koruma kurulu kararı ile 1. dereceden korunması gerekli kültür varlığı olarak tescil edilmişti yani dokunulmazlığa sahipti. Sonuçta, şimdilik, en az harcamayla çok sınırlı bir onarıma karar verildi. Yıkma girişiminin, ileride daha uygun bir ortamı beklemek üzere askıya alınmış olabileceği gözden uzak tutulmamalı.

Böylece, 2010 Avrupa Kültür Başkenti İstanbul, bu unvanı, kapatılmış bir Kültür Merkezi’yle üstlenmiş olmanın ayıbını taşıyor. Mart 2007’de şunları yazmışım: “İstanbul’un 2010’da Avrupa Kültür Başkenti olacağı düşünülürse AKM olayı bir karamizah örneğidir. Hazırlıklara İstanbul’daki tek kültür merkezini yıkarak başlamış oluyoruz; üstelik adı da Atatürk Kültür Merkezi…” (1).

Öteki örnek, Ankara Atatürk Kültür Merkezi, Ankara AKM’dir. 1981 yılı yüce Atatürk’ün 100. Doğum Yılı idi ve yurdun her yanında düzenlenen etkinliklerle coşkuyla kutlanıyordu. Ankara AKM de bu kapsamda ele alındı. Bu amaçla 1980’de bir yasa bile çıkarılmıştı: 2302 sayılı ‘Atatürk Kültür Merkezi Kurulması Hakkında Kanun’. Eskiden Hipodrom’un yer aldığı geniş alan yeniden düzenlenecek ve kültürel hizmetlere ayrılacaktı. Bu amaçla iki mimari proje yarışması açıldı. Birinci yarışmayı Coşkun Erkal-Filiz Erkal çifti kazandı. Kompleksin ilk binası olan bugünkü yapı onların projesine göre gerçekleştirildi. Yapımın finansmanında, halktan bu amaçla toplanmış olan bağışlar da kullanıldı ve bina hizmete açıldıktan sonra 1990 yılında da Mimarlar Odası’nın Ulusal Mimarlık Ödülleri’nden birini kazandı.

Yine o alanda yapılması öngörülen Ankara Kongre ve Kültür Merkezi için 1995 yılında bir yarışma daha açıldı, ancak, Azize Ecevit ve Özgür Ecevit’in kazandıkları bu proje gerçekleştirilmedi.

100. yıl coşkusu artık gerilerde kalmış görünüyor. Şimdi Ankara’nın merkezinde böylesine geniş bir alanın talibi pek çok kurum var. Biraz da bu nedenle, AKM binası ihmale uğradı ve iyi kullanılmadı. Şimdi bu kötü kullanım kusurlarının binaya mal edilmesi çabaları görülüyor. Böylece, yarışmayla seçilmiş, halktan toplanan paranın da desteğiyle bitirilmiş, sonra da ödüllendirilmiş 22 yıllık bir bina, yine arsasına tamah edilerek yıkılmak isteniyor. Yıkma konusu, karar için Cumhurbaşkanı’nın başkanı olduğu Milli Komite’ye götürülmüş durumda; Ankara AKM, boynu bükük, Milli Komite’nin kararını bekliyor.

Yine benzer amaç ve beklentilerle, Ankara Ulus’taki çarşı ve büro binaları, (Mimarları: Orhan Bozkurt, Orhan Bolak, Gazanfer Beken), İstanbul Mecidiyeköy’deki Likör Fabrikası (Mimarı: Robert Mallet-Stevens), İstanbul Manifaturacılar Çarşısı-İMÇ (Mimarları: Doğan Tekeli, Sami Sisa, Metin Hepgüler), yine İstanbul Maçka’daki İsmet İnönü evi (Mimarı: Rüknettin Güney) yıkılmak isteniyor.

Anımsadığıma göre İnönü evinin arsası İstanbul Belediyesi’nce o zamanki Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye armağan edilmiş ve önünden geçen yol, betonarme ayaklar üzerine alınarak parka doğru kaydırılmıştı. Eleştirilere konu olan bu duruma ilişkin bilgiler o günlerin basın haberleri arasında bulunabilir. Ayrıca, o evin, mimarlık tarihimiz bakımından da korunması gerektiğine inanıyorum. İnönü ailesi korumak istemezse, Belediye o evi kamulaştırarak korumalıdır.

Görüldüğü gibi bir yandan özel sektör, bir yandan kamu sürekli olarak yıkıyor.

Cumhuriyet Dönemi’nin korunmaya değer kültürel varlıkları konumundaki pek çok yapı, imar yoğunlaştırmalarıyla spekülatif kazanç uğruna yok ediliyor. Bu konuda özel kesimle kamu yarış halindeler.

Kamu daha çok, “çirkin”lik bahanesini öne sürerek yıkıyor. (Daha önce de yazdım. Biz yapıları mimari bakımdan değerlendirirken “çirkin”, “güzel” gibi öznel ölçütler kullanmıyoruz.) “Dönüşüm” gerekçesiyle, ama gerçekte, soylulaştırma amacıyla yıkıyor, rant uğruna yıkıyor… Yıkıyor, yıkıyor… Yıkılanların yerine yapılanlarsa, bir felaket.


Mimarlık tarihçisi Spiro Kostof’un, ‘Majesteleri Kazma/Yıkımın Estetiği’ makalesinde dediği gibi, “…Geçmişin büyük ya da küçük yapılarının kaybına aldırmamak, anlık ihtiyaçlarımızı ve zevklerimizi aşan bir toplum bilincine sahip olmamak demektir. Bu kaybı hissetmek, kaybetmeye direnmek, kaderimizi yüksek tasarımların eline kendi irademiz yokmuşçasına bıraktığımız zamanları anımsamak ve aynı şeyin bir kez daha olmasına izin vermeyi reddetmek demektir. Öldürmek iyileştirmek değildir. Yıkmak, sevgiyi beslemenin asla akıllıca bir yolu değildir.”

Burada, önceki yıllarda yitirdiğimiz değerli mimarlık yapıtlarının bir listesini sunuyorum. Bu listenin tam olmadığını biliyorum ve siz değerli okurların katkılarıyla geliştirileceğini düşünüyor ve bu katkıları bekliyorum.

 

Yitirilen 20. yy. Mimarlık Yapıtları:

•İstanbul, Taksim Belediye Gazinosu, Rüknettin Güney (1938-65). Yıkıldı, yerine Sheraton (bugünkü Ceylan Intercontinental) yapıldı.

•Ankara, TBMM Lojmanları, Behruz Çinici (1984-2007). Yıkıldı, yerine yüksek konut blokları yapıldı.

•Balıkesir, Kervansaray Oteli, Muhteşem Giray, Affan Kırımlı (1956-2006). Yıkıldı.

•İstanbul, Şark Kahvesi, Sedad H. Eldem. Yıkıldı, yeri değiştirilerek 3/4 ölçeğinde replikası yapıldı.

•İstanbul, Vestel (Garanti Bankası Genel Müdürlüğü), Şaziment Arolat, Neşet Arolat, Yıkıldı, yerine daha büyük bir yapı yapılacak.

•İstanbul, Maçka Oteli, Yılmaz Sanlı, Yılmaz Tuncer. Özelleştirildi; yıkıldı; öylece duruyor.

•İstanbul, Uşaklıgil Yalısı (Emirgân), Sedad H. Eldem. Bozuldu.

•İstanbul, Tatilya, Oktay Nayman (1984-2008). Yıkıldı; yerine AVM yapıldı.

•İstanbul, Levent’teki 612 arabalık Otopark, Levent Aksüt, Yaşar Marulyalı. İşletilmediği için yıkıldı.

•Ankara, Büyük Ankara Oteli, Marc Saugey, Yüksel Okan. Bina özelleştirildi; mimarisi bozuldu.

•Yalova, Termal Otel, Sedad H. Eldem, (1938-1984) 1984’te Kenan Evren’in emriyle yıkıldı.

•Ankara, Maltepe Havagazı Fabrikası ve Elektrik Santralı (1929-2006). Yıkıldı.

•İstanbul Göztepe, Hazik Ziyal Evi, Emin Onat. Yüksek bloklar arasında kayboldu.

•Kuşadası Fransız Tatil Köyü. Özelleştirildi ve yüksek yoğunluklu yapılaşma için yıkıldı.

 

Notlar

1.Hasol, D.; “Yıkılan Mimari Yapıtlar, Saldırılan Heykeller”, YAPI dergisi, s.42, Mart 2007/304.

2.Çelik, Z.; Favro, D.; Ingersoll, R.; “Şehirler ve Sokaklar”, Kitap Yayınevi, s.34, İstanbul 2007.

 

 

Resim altları:


Ankara TBMM Lojmanları

İstanbul, Levent’te Otopark

İstanbul, Tatilya

 

İstanbul, Vestel (Garanti Bankası Genel Müdürlüğü)