Turizm ve Göreme Üzerine Kaynak : 01.02.1988 - Yapı Dergisi - 77 | Yazdır

Yapılan son bir araştırmaya göre (1), Akdeniz’e kıyısı bulunan 7 Avrupa ülkesi arasında turizm gelirinden en az payı alan ülke Türkiye. Turizm patladı derken yine sonuncu olmuşuz. Turizm her şeyden önce altyapı ister; deniz, güneş, kum hatta tarih bu iş için yeterli değildir.
Çevre düzenini, konaklama tesislerini geliştirmezseniz turist gelmez.
Doğa ve tarihsel koşullar bakımından son derece zengin durumda olan Türkiye hala altyapısını geliştirebilmiş değildir. Son yıllarda özellikle Antalya-Kemer yöresinde yapılmış olan başarılı çalışmaların turistik potansiyeli olan öteki yörelere de yaygınlaştırılması gerekir. Her yatırımda olduğu gibi bu işte de en önemli öğe önce “planlama”dır.
Biliyoruz ki, turiste sunulacak olan yalnızca temiz hava, su ve bol güneşten ibaret değildir. Bir kongre turizmi vardır, bir fuar turizmi vardır, sağlık, festival, hatta din turizmi vardır. Bunların hepsi su-güneş turizminden arta kalan boş zamanı değerlendirir ve turizmin 3-4 ay yerine 12 aya yayılmasını sağlar. Ama bütün bunlar yeni yatırımlara ve altyapıya bağlıdır.
Bir milyon nüfuslu İstanbul için yapılmış İstanbul Spor ve Sergi Sarayı spor-sergi-festival arasında paylaşılamıyor. New York Filarmoni orkestrasını Spor ve Sergi’de ağırlıyoruz.
Öteden beri dünyanın en önemli şehirlerinden biri olan, dev imparatorluklara başkentlik yapmış İstanbul’da “oteller tümüyle doldu” diye seviniyoruz. İstanbul’daki otel sayısı nedir ki? Bu bakımdan turizm alanındaki son birkaç yıllık gelişmeleri çok olumlu buluyoruz. Kemer örneğinden sonra İstanbul ve Ankara’da yeni otel yatırımlarını çok değerli sayıyoruz. Ancak yukarıda da belirttiğimiz gibi yalnız başına otel de yeterli değildir. Turizm için topyekûn bir planlama gereklidir.
YAPI’nın bu sayısı turizm ağırlıklı:
Kapadokya, Batı Almanya’daki müze yapıları ve İstanbul’da kısa bir süre önce devreye giren Büyük Sürmeli Oteli bu sayının ağırlığını oluşturuyor.
Dergide bulacağınız müzeler, Almanya’daki müze yapılarının çok küçük bir bölümü. Sadece birkaç örnek…
Aynı konuya YAPI’nın 60. sayısında da değinmiştik. Bu yapılara gösterilen özen, turizm altyapısının parçalarından birini oluşturan müze konusuna yatırımcıların nasıl bir değer verdiklerini gözler önüne seriyor.
Bizde ise müze sayısı son derece sınırlı; antik ören yerleri düzenlenmemiş, hemen hepsi adlarına uygun niteliği sürdürüyor yani harabe halinde bir çeşit açıkhava müzesi (!) Değeri parayla ölçülemeyecek pek çok sanat şaheseri atmosfer koşullarının

insafına terk edilmiş durumda…
Geçenlerde yapılan bir toplantıda (2) belirtildiğine göre dünya standartlarına göre 40 bin kişiye bir müze düşüyor; ülkemizde ise yaklaşık 400 bin kişiye karşılık bir müze bulunuyor. Türkiye’deki müze sayısı yalnızca 139’dur. Son bir yıl içinde Osman Hamdi Bey Müzesi, Mozaik Müzesi ve Ordu Paşaoğlu Konağı’nın açılması ne yazık ki sorunlarda bir azalma yaratmıyor.
Yine bu sayıda, kendi kendine oluşmuş bir müzeyi, daha doğrusu müzeleşmiş kent parçalarını sunuyoruz. Dünyanın en popüler dergileri arasında yer alan İtalyanların “Oggi”si ile Fransızların “Le Figaro Magazine”inin okuyucuları da birkaç hafta önce Kapadokya (Göreme Bölgesi)’nin güzelliklerinden paylarını aldılar. Bu dergiler Ürgüp ve Göreme’nin güzelliklerine oldukça geniş yer ayırdılar. Dergilerde yer alan yazılarda gerek doğa koşullarının yol açtığı tahribat, gerekse çevrede yapılan inşaatların yaygınlaşması nedeniyle bölgenin yok olmak üzere olduğu konu ediliyor ve Kapadokya’yı korumak için uluslararası bir kampanya açılması çağrısında bulunuluyor.
Söz konusu sit alanı-bizdeki adıyla Göreme Bölgesi, Batıdaki adıyla Kapadokya-dünyanın pek çok yerinde Türkiye’de bilindiğinden daha çok bilinmektedir, çok daha ünlüdür.
Türkiye’ye gelen Batılı turistlerin çok önemli bir bölümü, volkanik doğal arazi yapısı, günün çeşitli saatlerinde rengini değiştiren, renkten renge geçen peribacaları, kayalara oyulmuş yeraltı kiliseleri, manastırları ve inziva odalarıyla çeşitli bakımlardan çok önemli bir çekiciliğe sahip Kapadokya’yı mutlaka ziyaret etmektedir. 18. yüzyıldan bu yana Batılı seyahat yazarlarının ilgisini çeken yörede on kadar yeraltı kenti bulunuyor.
Göreme Bölgesi için Turizm Bakanlığınca 1960’lı yıllarda bir araştırma ve planlama çalışması başlatılmış. Yine bu sayıda tanıttığımız “Arte della Cappadocia” adlı değerli kitap bu çalışmaya katılan İtalyan mimar Luciano Giovannini’nin örgütlemesiyle gerçekleştirilmiş.
Öyle sanıyoruz ki daha sonraki yıllarda yöre için, örneğin Kemer’de olduğu gibi geniş kapsamlı çalışmalar sürdürülememiş ve Göreme Bölgesi biraz kendi haline bırakılmış.
Daha önceki Bakanlığı döneminde başarılarını yakından izlediğimiz yeni Turizm ve Tanıtma Bakanı Sayın Tınaz Titiz’den dünyanın harikalarından biri sayılabilecek Göreme yöresine gereken önceliği vermesini bekliyoruz.

( 1) TÜSİAD Araştırması
(2) Aralık 1987’de Yıldız Üniversitesi’nde düzenlenen “Güzel Sanatlar Müzeleri ve Müzecilik ” toplantısı