Türkiye Mimarlık Politikası Üzerine Notlar Kaynak : 17.11.2017 - TMMOB 9. Mimarlık ve Eğitim Kurultayı | Yazdır

Teşekkür ederim. Burada sizlerle birlikte olmaktan mutluluk duyuyorum. Sabahki konuya değinmekte yarar var: 45 defa toplanıldığı söylendi. Aslında o süreç zaten o tür toplantıları gerektiriyor. Gelelim mimarlık politikası konusuna… Mimarlık politikası konusunda Oda’nın, 2000 yılından bu yana pek çok çalışması oldu. Bu kurultaya hazırlık için toplandığımızda arkadaşlarımıza şöyle bir önerim oldu: “Biz tek taraflı dahi olsa mimarlık politikasını yazalım, nihai bir şekle getirelim. Zaman içinde doğal olarak rötuşlar yapılabilir; sonra da, belirlenecek metni bir şekilde uygulamaya koyalım.” Politikayı kendi başımıza zaten sürdüremeyiz; devletin bu işin içinde olması gerekir. Nitekim yurtdışında mimarlık konusunda sistemi belirleyen mimarlık yasaları ya da mimarlık politikaları var. Örneğin, Fransa’daki Mimarlık Yasası, ya da Finlandiya’daki Mimarlık Politikası gibi…

Fransız Mimarlık Yasası’nın 1. maddesi şöyledir: “Mimarlık kültürün bir ifadesidir”. Gerçekten de mimarlık, kültürün en iyi göstergesidir. İşte Winston Churchill’in dediği gibi, “biz binalarımızı biçimlendiririz, sonra binalar bizi biçimlendirir”. Bunu ben daha genişleterek şöyle diyorum: “Biz kentlerimizi biçimlendiririz kentliler olarak, sonra da kentler bizi biçimlendirir”.

Şimdi kentlerimizin haline baktığımızda bir perişanlık söz konusu. Bu haliyle şehirlerimiz bizim hakkımızda nasıl bir fikir veriyor acaba? Çok merak ediyorum. Ayrıca herkes, hattâ sorumlu makamda olanlar, ülke üst düzey yönetimi bile bundan şikâyetçi. İşte en üst düzeyde bile “İstanbul’u biz ne hale getirdik” diyebiliyorlar. Şimdi sorumlu aramaktan çok, bu işi iyi yapmanın nasıl olacağını belirlemek lazım.

Bir başka örnek: Finlandiya’da ülkenin Mimarlık Politikası var. Bir dönemin başbakanı tarafından ilan edilmiş, ardından gelen başbakanlar, hükümetler o politikayı aynen uyguluyorlar. Metinde, gerekçeler belirtilmiş, altlarında kararlar var. İşte bunlar gibi pek çok ülkenin ya Mimarlık Politikası var, ya da Mimarlık Yasası. Yıllar önce Odamız çeşitli ülkelerin o metinlerini bir kitap halinde toparladı. Çok da iyi yapıldı; aranızda o kitabı inceleyenler mutlaka olmuştur; olmayanlara da tavsiye ederim, lütfen oradaki politikaları ve yasaları incelesinler.

Şimdi hep yakınıyoruz. Mimarlık, bugün ülkede sancılı meslektir. Öğrenciler sancılı, mimarlar sancılı, mimarların hizmet verdiği kuruluşlar da sancılı. Bu durum nereden kaynaklanıyor? Yanıtı basit: Mesleğin uygulanmasında bir düzenimiz olmamasından.

Mimarlar Odası geçtiğimiz yıllarda Mimarlık Yasası için çok çalıştı, çaba gösterdi, ama ilgili Bakanlık aynı duyarlılığı göstermedi. 2009 yılında Kentleşme Şûrası yapılmış, o toplantılara komisyonlar halinde yüzlerce kişi katılmıştı. Şûra Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün konuşmasıyla sonuçlanmıştı. Bizler de görev almıştık. Sonuçta, “Kentsel Gelişme ve Strateji Belgesi ve Eylem Planı” (KENTGES) adlı bir yol haritası belirlenmişti. Ne var ki o da uygulanmadı; şehirlerimizin perişan hali devam etmekte.

Bizde mimarlık hakkında bir kanun var; onu da söyleyelim: Mimarlık ve Mühendislik Hakkında Kanun. 1938 tarihli, orada sadece meslekî yetkiler yer alıyor.

Bugün bir okullar enflasyonuyla karşı karşıyayız. Dün de bu sabah da konuşuldu; o konuda söylenenlere eklenecek fazla bir şey yok. Bugünküne benzer bir durumu 1960’lı yıllarda özel mimarlık yüksekokullarıyla yaşamıştık. Orada da yine en büyük çabayı Mimarlar Odası ile İnşaat Mühendisleri Odası birlikte hareket ederek göstermişlerdi. Çok başarılı bir süreç oldu; şöyle: Buradaki genç öğrenci arkadaşlarımı üzmek istemem, ama o tarihte Mimarlar Odası ve İnşaat Mühendisleri Odası o özel okullardan mezun olan genç mimarları üyeliğe kabul etmediler, onun üzerine mezunlar odaları mahkemeye verdiler. Mahkeme de Mimarlar Odası ile İnşaat Mühendisleri Odası’nın savunmasını aldıktan sonra konuyu Anayasa Mahkemesine iletti. O tarihte Anayasa “Üniversiteler devlet eliyle kurulur” diyordu: Bu yüksekokulların hiçbiri devlet eliyle kurulmamıştı. Sonuçta Anayasa Mahkemesi kararına uyularak bu okulların bazıları kapatıldı; bir bölümü de devlet okulları içinde eritildi. O zaman öyle bir süreçten geçtik. Şimdi şu anda bizde ciddi bir okul enflasyonu var, eğitimde kalite sorunu var, sürelerde ciddi sorunlar var; okulların düzeyleri çok farklı; meslekî yetkinlik konusunda da ciddi sorunlar var.

Bugün eğitimde YÖK sistemi var. YÖK bir 12 Eylül kurumudur. 1980’de Prof.İhsan Doğramacı’nın güdümünde kuruldu ve üniversiteleri disiplin altına almaya ve bir hizaya getirmeye çalıştı. Tıp dışında bütün disiplinlerde öğretim tekdüze 4’er yıl olacak denildi. Böylece bir 12 Eylül kararıyla bütün okullar 4 yıla indi. Mimarlık da o nedenle bu çizgiye geldi. Şimdi bizim sıkıntımız şu: Dün ve bu sabah konuşulan sorunlar belki YÖK kararı ile çözülebilir, ama Mimarlık Politikası meslek pratiğine ilişkindir, YÖK içinde çözülmesine olanak yoktur. O daha güçlü bir irade istiyor. Bazı konular YÖK’e kabul ettirilmiş zaten, onları hızlı bir şekilde izleyip sonuçlandırırsak yararlı olur. Mimarlık Politikası eğitimden çok, hükümet kararlarıyla ilgili; onları ikna etmemiz lazım. Bunun zor olduğunu biliyoruz. İktidar-Oda ilişkileri hiçbir dönemde iyi olmamıştır. Benim Oda’da görev aldığım 1960’lı yıllarda da iyi değildi, bugün de doğal olarak iyi değil. Oda’nın sürekli olarak mesleğin doğrularını söylemesi iktidarların hoşuna gitmiyor.

Bir anı: İstanbul’un imarı konusu… Demokrat Parti iktidarda ama Başbakan Adnan Menderes daha çok iktidarda… Başbakan 1955’ten sonra “İstanbul’un İmarı” diye bir şey tutturmuştu. “Buradan bakınca şurayı göreceğim” diyor. Yollar genişletiliyor. Yolun genişliği, Menderes’in yerden alıp karşı tarafa attığı taşla belirleniyor. Belediye Meclisi kendisine “Fahri Belediye Başkanı” payesi bile veriyor. Bu süreç içinde Mimarlar Odası’nın yine bir başvurusu var. Mimarlar Odası daha çok yeni. Bir deyişle, o dönemde Oda, Aydın Boysan’ın çantasında, Gündüz Özdeş’in fakültedeki odasında idi. Çok nazik bir yazı yazıyorlar, Başbakan Menderes’e gönderiyorlar. Diyorlar ki: “Biz size yardımcı olmak istiyoruz İstanbul’un imarı konularda”… Hiçbir yanıt gelmiyor. O tarihlerde, İTÜ Mimarlık Fakültesi’nin kurucusu ve Odamızın da bir numaralı üyesi Prof.Emin Onat milletvekili… Oda Yönetimi çaresiz kalınca -Doğan Tekeli’nin “Mimarlık Zor Sanat” adlı kitabında da vardır bu- Emin Hoca’ya başvuruyorlar. Diyorlar ki: “Biz İstanbul’un imarı çalışmalarına katkıda bulunmak istiyoruz. Biz de bir ucundan tutalım”. Emin Hoca bu konuyu Menderes’e açtığında aldığı yanıt şu oluyor: “Karışmasınlar, Odayı kapatırım”.

Ne yazık ki iktidarlarda hep bu anlayış süregeliyor. Onun için Odaya yakın durmayan bazı arkadaşlarımız zaman zaman şikâyetçi olurlar: “Oda devamlı eleştiriyor…” Kardeşim, eleştirmeyip ne yapsın? Bütün bu yaklaşım çabaları gösteriliyor, ama bir sonuç alınamıyor. Ben İstanbul Serbest Mimarlar Derneği başkanıyken Şehircilik Şûrası sırasında Bayındırlık Bakanı’nı ziyaret ettim. Mimarlık yasası da konuşuluyor o tarihlerde, konu çok canlı. Bakanın bana söylediği şu oldu: “Ne olur söyleyin Mimarlar Odası’na, TMMOB’dan ayrılsınlar”… Bölünmemizi istiyorlar. Ne kadar bölünürsek iktidarlar için, o kadar iyi oluyor çünkü. Anladım ki hiçbir şey çıkmayacak; nitekim çıkmadı da. Şûradan da bir şey çıkmadı zaten. Geçenlerde de bir Şehircilik Şûrası topladılar; ama ne var ki meslek odalarını bile çağırmadılar. Çok yazık! Ülke yöneticilerinin işe bakış tarzı bu.

Şimdi yine zor bir dönemdeyiz. Mimarlık Politikasının benimsetilmesi çok zor, ama ne var ki biz yola çıkalım, öncelikle bu politikayı yazalım. Mimarlar Odası belki önce kendi üyeleri arasında bunu kullanabilir. Bilemiyorum, benimsetme süreci ayrı bir konu, ama politikanın kesinlikle yazılması gerekir diye düşünüyorum. Bunun için yapılmış çalışmalar var… Odanın yıllardan beri yaptığı çalışmalar… Biz çalışma grubu olarak “yapılmış olan çalışmaları derleyelim, onları biraz daha geliştirelim” dedik. Finlandiya’nın mimarlık politikasını örnek aldık. Onlar, kısa tarihlerine karşın, “Alvar Aalto’nun ülkesi Finlandiya mimarlıklar ülkesidir” diye yola çıkmışlar ve bu politikayı hükümet olarak hazırlayıp uygulanması için bakanlıklara yaymışlar. Oralarda hükümet değiştiği zaman bütün politikalar değişmiyor, Kamu yönetiminde süreklilik var.

Mimarlık Politikası çalışma grubu Abdi Güzer, Boğaçhan Dündaralp, Bülend Tuna, Bülent Batuman, Cengiz Bektaş, Deniz Dokgöz, Ersen Gürsel, Eyüp Muhcu, Haydar Karabey, Osman Aydın’dan oluşuyor. Ben de raportör olarak görev yaptım. daha çok biz süreci yazışmalar yoluyla sürdürdük. Çok sık toplanmadık, ama çalışmayı yazışmalar yoluyla yürüttük. Herkes fikrini söyledi, o fikirler bizim çalışma grubumuzun nihai metnine aktarıldı.

Finlandiya örneğinden yararlanarak bir metin hazırladık: Önce bir gerekçe… Size verilen dosyaların içinde var. Gerekçe; “Türkiye mimarlık politikasına doğru” başlığını taşıyor. Daha önce yapılmış çalışmalardan bahsediyoruz ve bugün yapılması gerekeni söylüyoruz. Ardından sıra politika metnine geliyor. Mimarlık Politikasının amacını, Mimarlar Odası’nı, mimarlık eğitiminin durumunu anlatıyoruz.

Mimarlar mimarlık politikasına sahip çıkmalıdır, yani öncelikle bunun olması lazım. Sancılı meslek diyoruz. Herkes şikâyetçi, kimse konumundan, durumundan mutlu değil, aynı şekilde öğrencilerin de benzer yakınmaları olduğunu biliyoruz. Kamu yönetimi; yurttaşların sağlıklı, güvenli ve nitelikli çevrelerde yaşama hakkını yerine getirme görevi nedeniyle mimarlık politikasının uygulamasında asli ve öncü bir role sahiptir. Bunu kendilerine anımsatmak gerekiyor. Öte yandan, toplumsal bilinçlenme lazım, yani toplumun mimarlığı istemesi gerekiyor. Bu toplantıda belirlenecek görüşlere göre politika metni daha da geliştirilebilir.

Mimarlık Politikasının ana gerekçesi şu: Türkiye bir mimarlıklar ülkesidir. Türkiye yüzyıllardan beri bu topraklar üzerinde oluşmuş mimarlık yapıtlarının mirasçısıdır. Hitit de bizim, Göbeklitepe de bizim, Roma kalıntıları da bizim… Kısacası, bu ülkenin topraklarında ne varsa, bunların mirasçısı ve koruyucusu biziz. Bunca deneyim ve birikime karşılık bir kısırdöngünün içindeyiz. Yapılmakta olan işlerden herkes yakınıyor. Kamuda iş dağıtım süreci iyi işlemiyor. Çıkan sonuçlar da, özellikle koordinasyon kurulamadığı için, özellikle de “kentsel planlama, kentsel tasarım, mimarlık” bütünleşmesi sağlanamadığı için iyi olmuyor. Sorunlar eğitimde ve uzmanlık türlerinde de var. Örneğin, içmimarlık… İçmimarlık mimarlığın bir uzmanlık koludur; tıpkı tıptaki jinekolog gibi, göz hekimi gibi… İçmimar önce mimarlık okuyacak; daha sonra içmimarlıkta uzmanlaşacak. Bunu vaktiyle, rahmetli Utarit İzgi’yle uzunca görüşmüştük; onun da fikri buydu. Genç arkadaşlar Utarit Bey’i bilmeyebilirler belki. Utarit İzgi, bugünkü Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin direklerinden biriydi. Epeyce görüştük o tarihlerde. Ama ne var ki, 1970’te özel yüksekokullardan devralınan öğretim görevlilerine kadro sağlayabilmek için içmimarlık bölümü kuruldu ve ne yazık ki apayrı bir meslek gibi gelişti. Bugünkü durumda içmimarların beklentisi şu: “Mimar binanın dışını yapsın, çekilsin; içini biz yaparız”. Benzer çelişkiler, kentsel tasarım, peyzaj tasarımı gibi uzmanlık dallarıyla ilişkilerde de var.

Bir mimarlık ülkesi olan ülkemizin mimarlık alanında çağdaş, güncel bir mimarlık politikasına bir an önce kavuşma ihtiyacı vardır. Türkiye Mimarlık Politikası’nın ülkemizin uluslararası bağlamda da eşit ve karşılıklı mimarlık hizmeti sunumuna rehberlik edeceği açıktır. İşte sabah konuşuldu: Suriye bile bizim mimarlık okullarından mezun olanları yetkin mimar olarak kabul etmiyor. Avrupa’da da durum aynı. Biz burada mevcut okullarımızda mimarları yetiştirdiğimizi varsayıyoruz, ama onları ABD de, Avrupa da kabul etmiyor. Bırakın Avrupa’yı, Suriye kabul etmiyormuş; böyle bir şey olabilir mi? Bunun yetkililere anlatılması lazım. Türkiye’nin olanakları var, gelecekteki oluşumları var… Bütün bunların iyi değerlendirilmesi lazım.

Hazırladığımız metin şunları kapsıyor: 1. Mimarlık Politikasının amacı; mimarlık nedir? İyi çevre ve iyi mimarlık insanlık hakkıdır. Mimarlığın ülke refahına etkisi vardır; mimari mirasın önemi. 2. Örnek model olarak kamu yapıları… Kamu taşınmazlarının sahibi ve işveren olarak devletin rolü, 3. İnşaatta devlet yatırımları ve finansmanı, 4. Kültür, eğitim, öğretim. Mimari mirasımız kültürel ve sanatsal yaşamımızın bir parçası olarak Mimarlık; temel kültürel eğitim; mimarlık eğitimi… Mesleğe kabul sistemi, yetkinlik konusu, sürekli mesleki eğitim 5. Araştırma ve Mimarlık. Mimarlık ve İnşaat kalitesi… Yapılar bitiyor, ama mimarisinden memnun olmadığımız gibi inşaat kalitesinden de değiliz. Örneğin, kamu yapılarının belirleyicisi devlet. İhale Kanunu 2003 yılından beri 42 kez değiştirilmiş. Tam bir yaz-boz… Olacak şey değil bu. 6. Toplumda mimarlık bilincini artırmak, İletişim, Teşvik ve Ödüllendirmeler, 7. Politika hedef ve ilkeleri… Hedefler, ilkeler, sıralanıyor.

Türkiye Mimarlık Politikası’nın yürütülmesi kuşkusuz, işin en güç yanı. Buna nasıl bir çözüm bulabileceğimizi henüz bilmiyoruz, ama en azından yola çıkmamız, bizim politikamız budur diye ilan etmemiz gerekiyor. Burada iki engel var: Biri siyasal iktidar; onlar paylaşmayı sevmiyorlar. İhale Kanunu 42 kez değişiyorsa, bunun bir nedeni olmalı onların açısından. Bizim istediğimizse, kamu yapılarının hepsinin tıpkı Almanya’daki gibi yarışmayla yapılması: Sınırlı yarışmalar, genel yarışmalar, uluslararası yarışmalar… Bizde böyle bir şey yapılmıyor. İşler genellikle müteahhide veriliyor. Müteahhit kendi mimarını seçiyor. O müteahhit televizyon reklamında masanın üstünden bütün projeleri şöyle sıyırıp yere atabiliyor. Adamın kendisi için seçtiği isim zaten “yaşam mimarı”, tıpkı Menderes’in fahri belediye başkanı olması gibi…

Hazırladığımız metinde açıklamalar var: Mimarlık nedir? türünden. Bunları anlatacak değilim. İyi çevre ve iyi mimarlık insan hakkıdır. Mimarlığın ülke refahına etkisi vardır. Mimari mirasın önemi; mimari mirasımızı da korumak zorundayız. Mimari mirasta da bazen din, dil, ırk ayrımı yapılıyor. Yani Bizans yapılarını restore edemezsiniz gibi… Ne demek bu? Hiçbir şey demek değil, Bizans yapıları bizim, Süleymaniye ne kadar bizimse, Ayasofya da o kadar bizim; bu toprağın malı ve onları korumak insanlık borcumuzdur.

Ondan sonra… Örnek model olarak kamu yapıları, kamu taşınmazlarının sahibi olarak devletin rolü; devlet yatırımları ve finansmanı… Ne yapıldığından çoğu kez haberimiz bile olmuyor. İşte mesela, Cumhurbaşkanlığı Sarayı yapılıyor. Hangi mimara, hangi yarışmayla verilmiş? Ortaya çıkan ürün gerçekten Türkiye Cumhuriyeti’nin Başkanlık Sarayı olmaya yakışıyor mu? Bunlar hiç konuşulmuyor…

Yönlendirme ve Denetim, inşaat mevzuatı ve ona ilişkin öteki resmi mevzuat çok önemli… Mimarlığın kültürel ve sanatsal yaşamımızla da ilgisi var. Temel kültürel eğitim, mimarlık eğitimi… Mimarlık okulları, mesleğe kabul prosedürü, sürekli mesleki gelişim… Araştırma ve mimarlık, inşaat kalitesi, mimarlık yarışmaları… Bunlara da eğildik, kamu ihale sistemine değindik. İletişim, teşvik ve ödüllendirmeler… Bunların kamu kesiminde de yapılmasında büyük yarar vardır.

Politikanın hedeflerini şöyle özetledik: Yurttaşların iyi bir çevreye sahip olabilmeleriyle ilgili anayasal hakların gerçekleştirilmesi için olanaklar yaratmak, mimarlık eğitimini ve kamuoyu bilincini desteklemek; yurttaşların kendi çevreleriyle ilgili sorumluluk ve haklarını gerçekleştirmelerine yardımcı olmak; kamu yapıları ve taşınmaz malların yönetiminde yüksek kalite standartları saptamak ve böylece tüm inşaat sektörü için bir model oluşturmak. Kamunun özel kesime model oluşturmak gibi önemli bir görevi olduğunu da vurguladık. Mimarlık eğitimini yeniden AB standartlarında bir düzene sokmak; Araştırma-geliştirme çalışmaları ve yenilikleri desteklemek; kamu kurumlarının, mimarlık politikasında açıklanan hedeflere uyumunu sağlamak; mimari miras ve yapılı çevrenin gelişimiyle ilgili sorumluluğu kültür tarihi ve mimarlık üzerine kurulu kapsamlı bir yaklaşımın bir parçası olarak iyileştirmek.

Bazı ilkeler belirledik ve bunları sıraladık. Sonra da şöyle bir yol izledik: Bütün bunlar gerekçe ve sonradan konunun açılması olarak ortaya konuluyor tıpkı Finlilerin mimarlık politikası metnindeki gibi. Onlar açıklama maddelerinin aralarına kararları sıkıştırmış. Biz kararlar noktasına kadar geldik, daha ileri gitmek istemedik. Çoğaltılacak maddeler mimarlık, mimarlık eğitimi ve yetkinlik, koruma vb. gibi… Her birinin alt açımları olacak. Örneğin, eğitim… Mimarlık okulları arasında nitelik belirlenmesi için akreditasyon sistemi bir an önce kurulmalı. Üniversitelerde mimarlık eğitimi süresi AB kuruluşlarınca kabul edildiği gibi en az 5 yıl olmalıdır; mesleğe kabul ve yetkinlik için de öngörülebilecek staj, sınav ve benzeri süreçlerin yapılması söz konusudur. Kararlara ilişkin bu son bölüm yazılmaya muhtaç, ama bir tartışmadan sonra belki. Metinde kamuya kabul ettirilebilecek bir dilin de kullanılması lazım kuşkusuz.

Bizim çalışmamız şu anda bu noktada; Odada, Mimarlık Politikası için yeterince birikim var. Nasıl sonuçlandırırız bilmiyorum; cesaret diliyorum. Teşekkür ederim dinlediğiniz için.