UIA Berlin 2002 21. Dünya Mimarlık Kongresi İzlenimleri Kaynak : 01.08.2002 - Yapı Dergisi - 249 | Yazdır

21. Dünya Mimarlık Kongresi 22-26 Temmuz tarihlerinde Berlin’de yapıldı. Son yıllarda mimarlığa kapılarını cömertçe açmış şehirlerden biri olan Berlin, dünyanın çeşitli yörelerinden gelmiş yaklaşık dört bin mimarı ağırladı. Aylardan temmuzdu, ama 16-17 derece arasında değişen sıcaklıkla neredeyse kış yaşanıyordu. Yeni yapılanmaları görmekten çok, toplantılara katılmak için daha elverişli bir havaydı bu.

Basın bültenlerinde önceleri 10 bin, sonra 8 bin mimarın kongreye geleceği bildiriliyordu; sonuçta gerçekleşme 4 bin mimarla sınırlı kaldı.

Her tarafta vinçlerin görüldüğü, yeni yapıların ardı ardına fışkırdığı Berlin bu kez mimarlarla, mimarlık olaylarıyla dopdolu bir hafta yaşadı. Yalnızca Berlin mi? Berlin’in yanısıra Essen, Frankfurt, Hannover, Leipzig, Lübeck, Münih, Rostock gibi öteki Almanya şehirleri de mimari ve kültürel etkinliklerle, büyük buluşmaya katıldılar. Evsahibinin amacı, biraz da Avrupa Birliği’nin lideri konumundaki Almanya’nın Doğu-Batı bütünleşmesinden sonraki federal yapısı içinde bu şehirlerdeki mimarlık ve şehircilik alanlarında sağlanan gelişmeleri gururla göstermekti. Toplantılar, sergiler, ziyaretler, mimari etkinlikler birbirini kovaladı.

Toplantının açılış oturumuna katılan Başbakan Gerhard Schröder, mimarlığa bakışını açık seçik ortaya koyuyordu: “Kongre için Berlin’i seçmiş olmanızdan dolayı teşekkür ederim. Berlin yeni mimarlık yapıtlarıyla, çekici bir kimlik kazanıyor… Mimarlık ve siyaset birbirlerine çok yakın alanlardır. Kentin, mekânın, yaşamın düzenlenmesinde mimarlık vardır. Bunlar aynı zamanda siyasetin de hedefidir. Mimarlık kendi başına savaşları önleyemez ama toplumsal sorunlara çözümler üretebilir. Mimarlık insanların yaşamını belirler, tıpkı siyaset gibi.. Siyasiler bunu değerlendirmelidir. Rolünüz önemlidir. Tarihte mimarlar için gösterişli binalar önemliydi. Bunları yalnızca ‘elit’ bilirdi.
Cézanne yoksulların evlerini resimlerine aktardı ama bu resimler varsılların evlerini süslemekten öteye geçmedi. Bugün, içinde yaşanan sağlıklı konutlar, atılmış demokratik adımların sonucudur. Demokratik kentlerde oturanlar şanslıdırlar..”

“Berlin’de eskiyle yeniyi bağdaştırmaya çalışıyoruz. Küreselleşme, kültürün tekdüzeliğe indirgenmesi olmamalı. Çeşitli ülkelerden mimarların yapıtları, elçilik binaları vb. özel mimarlık örnekleri Berlin’de kültürel çeşitliliği yansıtıyor. Dünyada mimarlık kültürü yükseldikçe yaşam kültürü de artacaktır. Eşitlik, özgürlük, dayanışma bir kentin görünümünü belirler. Bütün bunlar, ekonomik gücü az olan ülkelerde daha da önem kazanıyor. Enerji sorunları, fosil enerjinin, suyun vb. kaynakların tüketimi, çevresel ısınma günümüzde çok önem kazandı. Çevreyi koruma yönünde çok ciddi adımlar atmalıyız. Yapımda bunların sürekli olarak gözönünde tutulması gerekir. Mimarlar çevre korumaya ciddi katkılar getirmelidirler. Ayrıca kentlerin sürdürülebilir gelişmesi yalnızca politikacıların ve uzmanların değil, yüzbinlerce yerel yönetimin de görevidir. Kısaca, çevreyi korumak herkesin ödevidir.”

“2025’te dünya nüfusunun üçte ikisi kentlerde yaşayacak. Alınacak önlemler ne olmalı? Böyle bir deneyime sahip değiliz. Kent-kır ayrımı ne olacak; kentler bu yükü taşıyabilecek güce sahip olacaklar mı? Çözümler henüz bilinmiyor. Bu gelişmeler karşısında sizlerin yükümlülüğü giderek artıyor. Ekonominin diktasına uymak yetmiyor; politika, yaşanabilir kentler için çözümler üretmek zorunda. Tabiî mimarlar da..
Bütün bunlar için küresel işbirliği kaçınılmazdır. İşte, bu kongre de bu işbirliğinin örneklerinden biri. Dünya, gelişmiş ülkelerin deneyimlerinden esinlenerek geleceğin megapolleri için çözümler geliştirmelidir.”

“Şehircilik başlangıçta mühendislerin işi olarak görülmüştü; toplumsal yön daha sonra anlaşıldı. Sizler plancısınız, kentlere, geçmişle çağdaşı bağdaştıran temiz bir kimlik kazandırma çabasında olmalısınız. İnsanlık ve çevre için savaşımınızda başarılar dilerim.”

Evet, Başbakan Schröder’in konuşması, notlarıma göre özetle böyle. Schröder, mimarlık-politika bağlantısını çok iyi kuruyor, sağlıklı kentler ve iyi mimarlığı bu ikilinin ortak başarısına bağlıyordu. Türkiye’de kentlerimizin, mimarlığımızın genel durumunu, içine düştüğümüz politik karmaşanın mihenk taşına vurduğumuzda, sayın başbakana hak vermemek olanaksız görünüyor.

UIA Başkanı Vassilis Sgoutas da Başbakan’ın ardından yaptığı konuşmada, 102 üye ülkeden 1.2 milyon mimarı temsil eden bir dünya örgütü olarak UIA’nın rolünü özetledikten sonra, sözü Başbakan’ın konuşmasına getiriyordu: “Mimarlar dünyadaki kimi eşitsizlikleri giderebilirler, ancak yarışa girenler aynı araçlara sahip değiller. Ayrıca, politikacılar mimarlık konularında mimarlara danışmıyorlar. Mekânlar çağımızın eşitsizliklerini yansıtıyor. Dünya bölünmüş durumda.. Kim, sefalet ve açlık içindeki bir Afrika ülkesine gidip son derece olumsuz koşullar içinde yaşamaya çabalayan, bir çatı altına bile sığınmak olanağından yoksun insanlara, ‘ormanlarınızı kesmeyin; bu, gezegenimiz için çok kötüdür’ diyebilir? Dikkatimizi oralara yöneltmeliyiz.”

Sgoutas daha sonra doruk toplantılarına değinerek “bunlar, kamuoyunun dikkatini çekmeye yararlar. Aslında, alınan kararların uygulanması önemli. Gezegenimiz daha çok ilgiyi hak ediyor” diye sürdürdüğü konuşmasını, “dünya Berlin’den bir mesaj bekliyor” sözleriyle bitiriyordu. Berlin’den bir mesaj çıkabilir miydi, mesaj çıksa da işe yarar mıydı bilmiyorum. Kendisinin de belirttiği gibi doruk toplantıları yapılıyor, kararlar alınıyor, mesajlar veriliyor, ancak hemen hiçbiri yetkililerce dikkate alınıp uygulanmıyor. İşte Rio 1992, işte Habitat 1996 İstanbul.. Şimdi 24 Ağustos-4 Eylül arasında bunlara bir yenisi eklenecek: Johannesburg’da toplanacak olan “Rio+10” doruğu. Rio buluşmasının üzerinden on yıl geçmiş bile. “Rio+10″un teması da yine mimarlıkla ilişkili: “kenti insanileştirmek.”

Açılış oturumundan sonra Berlin’in ünlü kongre merkezi ICC’nin ve yanıbaşındaki fuar alanının çeşitli salonlarına yayılan etkinlikler geniş bir program içinde sürüp gitti. Büyük salondaki ana oturumların yanısıra çok sayıdaki salonda yer alan forumlar, çalıştaylar (1), ek toplantılar mimarların birinden ötekine koşuşturmalarına, bazen de yaşanan izdiham dolayısıyla salonların kapılarından dönmelerine neden oldu. Kongre’de konuşulanları buraya aktarmak şimdilik olanaksız. Birincisi, doğal olarak toplantıların tümünü izleyemedik; ikincisi de yazının baskıya yetiştirilmesi gerekiyor. Yalnız şu kadarını belirtelim: kongrenin ana teması “Kaynak Mimarlık”tı. Bunu “Kaynak Olarak Mimarlık” şeklinde çevirenler de oldu. Kongrede çoğu kez tema bir yana bırakıldı, konuşmacılar bildiklerini anlattılar. Yine de hep dolu dolu “mimarlık” konuşuldu.

Toplantıları geziler, sosyal olaylar, sergiler, ödül törenleri izledi. Törenlerin en önemlisi 25 Temmuz akşamı UIA ödüllerinin, sahiplerine verildiği törendi. Önce UIA-Unesco Fikir yarışmasına katılan 544 proje arasından derece kazanan öğrenciler ödüllerini aldılar. Üç yılda bir dört dalda verilen UIA ödüllerinden Auguste Perret ödülünü Lord Norman Foster aldı. Ardından sıra, merakla beklenen Büyük Ödül’e geldi. Altın madalya Renzo Piano’nundu; ancak kendisi ortada görünmüyordu. Gelemeyişi yadırgandı. Biraz da Berlin şehrinden söz edelim. 2002 Dünya Kongresi’nin Berlin’de yapılmasına, 1996’da Barcelona’da karar verilmişti. UIA’da kongre yerine ilişkin kararlar 6 yıl önceden veriliyor. Berlin şehri mimarlığa kentsel boyuttaki dostça yaklaşımı ile böyle bir toplantıya ev sahipliği yapmayı en çok hak eden şehirdi belki de…

Almanya bir UIA kongresine ilk kez evsahipliği yaparken Berlin’i şöyle sunuyor: “Berlin yarışan bir şehirdir, saydam ve toplumsal olarak dürüsttür, ekolojik olarak çekicidir, bir bilim şehridir, doğu ve batıyla bağlantılıdır, kökleri sivil toplumdadır. Bütün bu nitelikleriyle de Avrupa’nın sloganı haline gelmiş olan “sürdürülebilirlik” kavramına uygundur.

1990-99 yılları arasında Berlin’de 270 milyar marklık yatırım gerçekleştirilmiştir. Yalnızca Sony ve Daimler Chrysler, Potsdamer Platz’daki gelişmeleri için 5.5 milyar DM harcamışlar. Alman demiryolları kuruluşu Deutsche Bahn AG taşıma altyapısı için 20 milyar DM harcamış; çevre koruma çabaları 8 milyar DM’a mal olmuş. Sonuçta, içme suyu sorunu tümüyle çözülmüş, CO2 yayılma düzeyi de 1990-97 arasında yüzde 17 azaltılmış.

Berlin’deki üç üniversite ve 13 kolejde 130 bin öğrenci öğrenim görmekte, 250 araştırma kurumuna bağlı olarak 750 araştırma projesi üzerinde çalışılmakta. Her yıl 3 milyar DM üniversitelerdeki araştırmalar için, 1 milyar DM de diğer araştırmalar için harcanmakta. İşte Berlin’in bilimsel ve araştırmacı altyapısı.

Berlin geniş bir şehir; 810 km2’lik alanının dörtte biri orman ve yeşil alan. 80 km2 gölü, 200 km de taşımacılığa elverişli suyolu var. Son on yıl içinde, yeşil alanlara 16 yeni park alanı eklenmiş. Berlin yeşil alanlar ve suyla yaşıyor.

Genç nüfuslu bir şehir: nüfusun yarısından çoğu 35 yaşın altında. Bu nüfusu eğitecek, oyalayacak eğitim kurumlarına ve altyapıya sahip. Kültürel altyapı kapsamında, üç opera binası, sekiz senfoni orkestrası, 880 koro, 150 tiyatro, 200 sanat galerisi ve 170 müzesi var. UIA kongresinin yer aldığı ICC ise Avrupa’nın en büyük kongre merkezi” (2).

Savaşın yıkımını, bölünmeyi, soğuk savaşı, utanç duvarını, duvarın parçalanışını, yeniden birleşmeyi yaşayan Berlin, 2002’de bu düzeye gelmişti.

Berlin’e bir pazar günü vardık. Şehir neredeyse bomboştu. Son on yılın en önemli yapılaşma örneklerinden biri olan Potzdamer Meydanı’na gittik. Scharoun’un ünlü kütüphanesinin hemen yanıbaşında bulunan alan yeniden düzenlenmiş ve büyük bir bölümü hizmete açılmıştı. Burada, Renzo Piano, Rafael Moneo, Richard Rogers, Hans Kollhoff, Lauber + Wöhr, Arata Isozaki gibi ünlü mimarların yapıları yer alıyor. Yolun hemen karşısında Helmut Jahn’ın Sony merkezi var. Büroların, konutların, bir otel ve tiyatronun, sinemaların, alışveriş alanlarının yer aldığı bu kompleksler şehirdeki durgunlukla karşıtlık yaratacak bir canlılıktaydı. Denilebilir ki, Berlinliler iyi bir pazar günü geçirebilmek için, yeni gelişmiş bir mimarlık ortamında buluşmayı yeğlemişlerdi. Aynı durumu, yeni başkentin Norman Foster tarafından yeniden düzenlenen tarihsel parlamento binası Reichstag’da da gözledik. Eklenen, 23 m yüksekliğindeki cam kubbesiyle, başkentin ve ülkenin yeniden doğuşunun simgesi olarak ilgi odaklarından biri haline gelen yapıyı gezebilmek için binanın dışında yağmura rağmen bekleyen yoğun bir kalabalıkla karşılaştık. Reichstag’ı günde 4000-8000 kişinin gezdiği bildiriliyor. İşte mimarlığın gücü ve kente getirdiği katkı.

Berlin, mimarlığa inancını sürdürüyor: Berlin Mimarlar Odası’nın Potzdamer Meydanı’nda açtığı sergide yalnızca 2001’de tamamlanmış 83 mimarlık ve kentsel tasarım projesi yer alıyor. Ve Berlin, her fırsatta mimarlığıyla övünüyor.

Kongrenin son oturumunda, 2005’te İstanbul’da buluşma çağrısı TMMOB Mimarlar Odası adına Doğan Kuban tarafından yapıldı. Akşam düzenlenen veda partisi de İstanbul 2005’in tanıtımı ve Türkiye gösterisiyle noktalandı.

UIA 2005 Dünya Mimarlık Kongresi sırasında İstanbul’un sunacakları Berlin’inkilerden farklı olacak. Konuklarımıza daha çok, tarihsel mirasımızı sunabileceğiz gibi görünüyor. İstanbul’un teması Pekin’de “Yaşam, Kültür, Kalite” ana başlığı altında, “21. Yüzyıl’da Geçmişimizle Yaşamak” olarak önerilmişti (3). Berlin toplantısı öncesinde bu tema Mimarlar Odası’nca yeniden gözden geçirilerek değiştirilmiş. Yeni tema: “Mimarlıkların Pazaryeri (Grand Bazaar of Architectures)”… Fikir şöyle özetleniyor: “Dünya mimarlığı bir ‘pazaryeri’ ortamında buluşacak; mimarlık üzerine düşünceler, hayaller, eylemler bir pazaryeri şenliği içinde sergilenecek. Dünya mimarları, yaşamın ortamlarını kuran bir mesleğin heyecanı, zorunluluğu ve bilinci içinde, dünya gündemleriyle ilişkilerini daha güçlü ve özenle kurmak için çaba gösterecek.”

“Pazaryeri” kavramı ünlü İstanbul Kapalıçarşısı metaforundan kaynaklanıyor. Kongrenin konusunu belirlemese de akılda kalmak üzere iyi seçilmiş bir slogan. Pazar olgusu ayrıca, açık-kapalı, yerel-küresel, gerçek-sanal mimarlıkları kapsıyor. Şu an için yetkililerce, kongrenin ana temasından çok strüktürünün öne çıkması hedefleniyor. Ancak asıl üzerinde durulması gereken nokta şu: Pekin’den bu yana altı yılın üçü geçti bile.. Önümüzde yalnızca üç yıllık bir süre var. Yol uzun, zaman kısa… Hazırlıklar için bir an önce sağlıklı bir örgütlenme gerektiği açık.

DİPNOTLAR
1. İng. “workshop” karşılığı.
2. Kongre Başkanı Andreas Gottlieb Hempel’in UIA Berlin 2002 basın bildirisinden.
3. Yine “geçmiş”… Türkiye’de kimse gelecekle ilgilenmiyor.