Yalan Yere… Kaynak : 26.06.1999 - Cumhuriyet Gazetesi | Yazdır

Merve Kavakçı’nın türban saçmalığı Türkiye’yi günlerce gereksiz yere meşgul etti. Hâlâ da etmeyi sürdürüyor. Yorumlar, eleştiriler hep türbanın bir siyasal gösterge olmasına ve bunun TBMM’ne yansıtılmasına dayandırılarak yapıldı. Bu görüş doğrudur, ancak duruma başka bir açıdan yaklaşmanın daha yerinde olduğu kanısındayım.

Bu yaklaşım, doğrudan TBMM’deki andiçmeyle ilgili.. Merve’nin, vazgeçmediği kıyafetiyle andiçmesinin, ant metniyle ne denli bağdaştığına bakalım.. Anayasanın 81. maddesine göre ant metni şöyle : “Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma; hukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik Cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma… ve Anayasaya sadakatten ayrılmayacağıma büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine ant içerim.”

Bu ant laik Cumhuriyete, Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlılığa ve Anayasaya sadakate dayanıyor. Şimdi Merve, o kıyafetiyle, laiklik, Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlılık ve Anayasaya sadakat üzerine andiçecek ve o ant geçerli olacak öyle mi? Hem de Türk milleti önünde namusu ve şerefi üzerine.. O kıyafet, “laiklikle, Atatürk ilke ve devrimleriyle” ne denli bağdaşır acaba? İnsanların gözünün içine baka baka yalan andiçme (yalan yere yemin) olmaz mı bu?

Mustafa Kemal daha 1916’da, “kadınların örtünmesinin lağvı (kaldırılması) ve sosyal hayatımızın düzeltilmesi” konusunda bakınız ne diyor : “1. Muktedir ve hayatı bilen anneler yetiştirmek, 2. Kadınlara serbestisini vermek, 3. Kadınlarla beraber olmak, erkeklerin ahlâkı, fikirleri, hissiyatı üzerinde etkendir” (1).[Page]

Yine

Mustafa Kemal’in 1918 yılında kaleme aldığı Karlsbad anılarında kadın ve erkek ilişkileri, uygar yaşayışın gereksinmeleri konusunda görüşler de yer alıyor. Şöyle : “Sözün kısası sonuç : Bu kadın sorununda cesur olalım, kuşkuyu bırakalım. Açılsınlar. Onların dimağları gerçek bilgi ve sanat ile bezensin. İffeti, bilimi sağlıklı biçimde açıklayalım. Şeref ve haysiyet sahibi olmalarına birinci derecede önem verelim..” (2)

Atatürk bunları daha 1916’da, 1918’de söylemiş; yalnızca söylemekle kalmamış yazmış. Sonraki uygulamalarını, bu ilkelerin gerçekleştirilme sürecini hepimiz biliyoruz.Başını açmak istemeyen “Çok zorunluysa başörtüsü ya da yemeniyle yemin edeyim” diyen Merve Kavakçı, “Atatürk ilke ve inkılaplarını koruyacağına” andiçerek kimi kandıracak? TBMM’deki andiçme yalnızca bir “şekil” konusu mudur? O ant, seçilmişlerin 65 milyonun gözleri önünde gelişigüzel okuyup geçeceği bir laf dizisi midir? İçeriğinin, anlamının hiç mi önemi yok? “Düşünme” yerine, “körükörüne inanma”ya kurulmuş kafalar “yemin”e bile içeriğini düşünüp anlamak zahmetine katlanmadan, yalnızca bir şekil kalıbı olarak bakmaktan kendilerini alamıyorlar.

(1) Prof. Dr. A. Afetinan, M. Kemal Atatürk’ün Karlsbad Hatıraları, Cumhuriyet Kitapları, 1999, S. 47

(2) AGY. S.54